30 Aralık 2010 Perşembe

Ege'nin büyük adamları

İzmir Gaziemir Belediyesi iyi bir iş yapıyor, ama araştırması zayıf.
Tarih, aslında hikâye demektir ve kökeninden getirdiği bu özelliğini günümüze kadar belli ölçüde korumuştur. Bunun karşısında 18. yüzyıldan itibaren Batı Avrupa'da filizlenen bilimsel tarih disiplini veya tarih bilimi yer almaktadır. Geniş kitleler, bilim olarak 'tarih'in bulgularıyla, hikâye olarak "tarih"in anlatılarını ayırmakta zorlanır ve çoğu zaman da kahramanlık, üstünlük, şanlı geçmiş, atalar tapınısı gibi duyguları okşadığı için hikâye tarihi tercih ederler. Hikâye tarih ile bilimsel tarihin ayrıldığı ilk nokta, tarihin tabanının ne olacağına ilişkindir. Hikâye veya efsane tarih, kendine taban olarak etnik veya dinsel bir cemaati seçerken, bilimsel tarih bunu tümden reddederek araştırma tabanı olarak bir coğrafyayı benimser. Bu uzlaşmaz çelişki, özellikle Üçüncü Dünya ülkelerinde resmi tarih tezlerinin etnik veya dinsel (bazen ikisi birden) tabanlı olmasından ötürü, bilimsel tarihçiliği hem marjinalleştirir hem de birçok tarihçinin, hikâye tarihçiliğin tabanını benimsemesine yol açar.

Türkiye'de aynen böyle olmuştur. Cumhuriyet'e kadar kabaca kronik (vakanüvis) geleneği içinde kalan Osmanlı tarihçiliği, gündelik olayları İstanbul ve hanedan çerçevesinde, hiçbir sistematik olmaksızın alt alta sıralayan bir yapılanma içinde olmuştur. Batı tarihçiliğiyle temasa geçilmesiyle, özellikle Türk Tarih Kurumu'nun ve Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nin kurulmasıyla bilimsel tarihçilik belli bir mesafe kazandıysa da, resmi tarih tezlerinin vurguyu Türklük ve Müslümanlık üzerine vurmakta ısrarlı olmalarının sonucu özellikle ders kitaplarında "hikâye tarihçilik" yönüne doğru büyük bir eksen kayması yaşanmıştır.

Bunun sonucunda ülkenin tarihi, 1071 Malazgirt Savaşı'yla, Türklerin Anadolu'ya girmesiyle başlatılmış, bu toprakların 10 binlerce yıl geriye giden önceki tarihi, adeta yabancı bir ülkeye ait sayılarak görmezden gelinmiştir. Sonuçta bu topraklardaki 1500 yıllık Eski Yunan varlığı, 1700 yıllık Roma-Bizans varlığı, sayısız yerel siyasal-kültürel oluşum yok sayılmış, gene bu topraklarda başlangıcı neredeyse İsa'ya kadar geri giden Hıristiyanlık adeta hiç yaşanmamış gibi davranılmıştır.

Türkiye tarihi, Türklerin ve Müslümanların tarihine indirgenemeyecek kadar geniş, derin ve boyutludur. En azından ilk yerleşik toplumların ortaya çıktığı Neolitik'ten, yani bundan 10-12 bin yıl öncesinden, Çatalhöyük'ten, Göbeklitepe'den başlatılmalıdır. Ulus olmanın yollarından biri de "ulusal tarih" değil, ulusun ülkesinin tarihini doğru dürüst yazabilmekten geçer.

Bu anlayışın kırılmasına yönelik güzel örneklerden biriniyse İzmir Gaziemir Belediyesi sağladı. Başkan, "tarihe mal olmuş altı bilim ve sanat insanının portrelerinin yer alacağı dev rölyef projesinin sezon sonunda tamamlanacağını" söyledi. Bu kişiler Thales, Homeros, Herodotos, Hippokrates, Galenos ve Meryem Ana. Madem bu kadar iyi bir iş yapılıyor, biraz daha dikkatli olunmalı. Miletoslu Thales filozoftur, matematikçi değil. Homeros diye birinin yaşadığı tartışmalıdır, eserinin birçok kişinin zaman içindeki eklemeleriyle oluştuğu bilinmektedir ve yaşadıysa doğum ve ölüm yeri bilinmemektedir. Hippokrates, Kos yani İstanköy doğumludur, Anadolulu değildir. Meryem Ana, Nazareth (Nasıra) doğumludur. İsa'nın çarmıha gerilmesinden sonra ona ne olduğu tarihsel olarak bilinmemektedir. Nerede öldüğüne dair çok efsane vardır ve biri de 9. yüzyılda ortaya çıkan, Ephesos'ta öldüğüne ilişkin olanıdır. Yani Bakire Meryem Egeli değildir, sanatçı veya filozof da değildir. Dinle ilgili kişilerden biri konmak isteniyorsa, o kadar çok aziz, din adamı vardır ki seçmek olanaksız.

Böyle iyi bir iş yapılıyorsa daha iyi araştırılmalı. Ege bölgesi bu açıdan büyük bir madendir. Birkaç örnekle yetinmek üzere, Eski Dünya'nın 7 Harikası'ndan ikisi Ege bölgesindedir. Bunlardan biri olan Ephesos'taki Artemis Tapınağı'nın mimarı Samoslu Theodoros veya diğer harika olan Bodrum'daki Mausoleion'un mimarı Priene'li (Aydın ili) Pytheos'un kabartması konabilir. Dünyanın ilk ve en ünlü şehir plancısı, bugün de kendi adıyla anılan ızgaralı şehir planı tipini yaratan Miletoslu Hippodamos da atlanmamalıdır. Keza Knidos (Datça) antik kentini kuran, buralı büyük mimar Sostratos gibi.

Uzatmaya gelmeyecek kadar geniş bir alan söz konusudur. Antik Ephesos kentinde doğmuş birkaç kişinin sayılması bile, ne kadar büyük bir okyanusta yüzüldüğünü gösterir. Ephesos'un kurucusu An-
droklos, Yunan şiirinin babası Kalkinos, Eski Çağ'ın büyük filozofu Herakleitos, ilk öykücülerden Ksenophon ve yüzlerce diğeri. Bu arada Ege bölgesinde yaşamış Karia, Lykia vb. yerli kültürlere mensup yüzlerce önemli kişi ve Bizans geçmişi saymakla bitmez. Gaziemir Belediyesi iyi bir iş yapıyor, ama araştırması zayıf. Bu eksiği giderirse Türkiye'ye büyük katkısı olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder