15 Kasım 2010 Pazartesi

Amerikalı profesörden "bilimsel" Cemaat kitabı

Gülen Cemaati hakkında ABD’de yazılan ve geçtiğimiz günlerde Türkçe’ye çevrilen “Gülen Hareketi” isimli kitap, bir yandan Cemaat hakkındaki iddialara cevap verirken, bir yandan da bilimsellik kisvesi altında Cemaate övgüler düzüyor.

Geçtiğimiz Mart ayında ABD’de yayımlandıktan sonra bu ay Türkçe’ye çevrilen “Gülen Hareketi” isimli kitapta, bilimsel bir çerçeve ile Cemaat’in kaynakları hakkında bir araştırma yapılıyormuş gibi gösterilirken, Cemaat’in faaliyetlerine övgüler düzülüyor. İnsanların nasıl motive olduğu ve bağışların nasıl toplandığı gibi konuları tartışan kitabın, Cemaat’in şimdiye kadar propaganda ettiği şeylerden farklı ve daha fazla hiçbir şey söylememesi de dikkat çekiyor.

Kitabın adından “Ilımlı İslam” çıkartıldı
Houston Üniversitesi sosyoloji bölümünden Profesör Helen Rose Ebaugh’ın kaleme aldığı kitabın ABD’de yayımlanan orijinal adı: “The Gulen Movement: A Sociological Analysis of a Civic Movement Rooted in Moderate Islam”. Ama Doğan Kitap bu kitabın adını “Gülen Hareketi - İnanç Tabanlı Bir Sivil Toplumsal Hareketin Sosyolojik Analizi” olarak çevirmeyi uygun gördü. Kitabın adındaki “Ilımlı İslam” teriminin Türkçe çeviride kullanılmaması, bilinçli bir tercih izlenimi verdi.

Yöntem var ama...
Kitabın "birçok yerinde eleştirel bir çalışma yapmadığı, sadece hareketi kendi içinden anlamaya çalıştığı" iddiasını vurgulayan Prof.Dr. Ebaugh, hareketin içindeki insanları dinleyen ve onları anlamaya çalışan bir akademisyen olarak yazdığını belirtiyor. Yine çalışmanın birçok yerinde "hizmet projesini takdir ettiğini, çok beğendiğini" anlatan yazar, kitabın “Sunuş” bölümünde “Ilımlı İslam” kavramını tartışıyor. Bu kavramı tartıştıktan sonra Gülen Hareketi’ni anlamak için iki teorik çerçeveden yararlanılabileceğini söyleyen yazar, Kaynak Seferberliği Teorisi ve Organizasyonel Adanma Teorisi’ni anlatıyor. Kitabın devam eden kısmında bu çerçeveye çok fazla atıfta bulunmayan ve cemaatin işleyişine dair çok net şeyler söylemeyen yazar, hareketin içinde bulunan insanların kişisel deneyimlerine geniş yer ayırıyor.

Laikliği Cemaat’ten okuyoruz
Cemaat’i incelemeden önce 20. yüzyılda Türkiye’deki devlet-din gerilimini anlatan Prof.Dr. Ebaugh'un, bunu Cemaat’e yakın insanların kitapları üzerinden anlatmayı tercih etmesi dikkat çekiyor. Türkiye’deki modernleşme sürecini Cemaat’in gözünden eleştirel bir şekilde yazan Prof.Dr. Ebaugh, bunun sonucu olarak, “İttihat ve Terakki Partisi, 1913 yılından başlamak üzere bir dizi reform gerçekleştirdi. Bu reformların ana hedefi, şeriatın bütünüyle rafa kaldırılmasıydı” (sf.34) gibi uçuk tezleri yazabiliyor. Türkiye modernleşmesinin Fransız laikliğini model aldığını anlatan yazar, bunun karşısında Anglo-Amerikan laikliğinin daha özgürlükçü olduğunu iddia ediyor.

Durumu daha da dramatikleştiren ve Türkiye’de dinin siyasete açıkça alet edildiğini bilmediği anlaşılan yazar, kitabında şu ifadelere de yer veriyor:
“Aslına bakarsanız, bu laiklik sistemi içinde, kamusal alanda hatta Türkiye parlamentosunda dini bir söylem kullanmaya teşebbüs etmek, halkın seçtiği bir milletvekilinin yahut mensubu bulunduğu partinin haklarının elinden alınmasını netice verebilir.” (sf.37)

Cumhuriyet’in aşağıdan gelen her türlü modernleşme çabasına karşı şüphe ile yaklaştığını belirten yazar, “bu çabalar dini saiklerden kaynaklanıyor ise” daha büyük bir tehdit olarak algılandığını öne sürdü. Ancak dini saiklerle hareket eden ve modernleşme çabası içinde olan hareketlerden neyi kastettiği anlaşılamıyor.

Komünizm düşmanlığında Cemaat’e hak veriyor
Yazarın, komünizmi bir tehdit olarak algılayarak İslam’ın buna karşı mücadele ettiğini olumlu bir durum olarak yazması da dikkat çekti:
“Bununla birlikte 1960’lı yılların sonlarına doğru Türkiye, İslam dünyasının geri kalanında olduğu gibi, sosyalizm ideolojisi tehdidiyle yüz yüze geldi.”(sf.40)

Yazarın komünizm ile uyuşturucu kullanımını bir tutması da dikkat çekiciydi:
“Yurtlar sayesinde öğrenciler alkol ve zararlı madde kullanımı, gayrimeşru cinsellik ve komünizm, ultra-milliyetçilik ve ona benzer radikal hareketlere katılma tehlikelerinden korundular.”(sf.54)

Cemaat’in dilini kullanarak Türkiye’deki laikliği anlatan yazar, tüm bir cumhuriyet tarihinin dindarlara karşı mücadele ile geçtiği izlenimi vermeyi de ihmal etmedi. Tüm süreci “mazlum dindarlar” edebiyatı üzerine kuran ve Gülen’in düşüncesinde Türk-İslam sentezinin önemli bir yeri olduğunu anlatan Prof.Dr. Ebaugh'un, 12 Eylül faşizminin de ideolojisinin bu olduğu, Gülen’in bu faşizmi desteklediği gibi konulara girmemesi de dikkat çekti.

CIA şefinden alıntılar
Kitabın ikinci bölümünde objektif bir dille anlatıyormuş izlenimi vererek Cemaat’in bakış açısıyla Cumhuriyet tarihini ve laiklik ile ilgili tartışmaları anlatan Prof.Dr. Ebaugh’un refere ettiği bir diğer önemli isim ise CIA’nın Eski Ortadoğu ve Türkiye şefi Graham Fuller. Fuller’den bir çok kez alıntı yapan yazar, şu bölümü kitap boyunca en az üç kez alıntılıyor:
“Türkiye sadece kendisi için değil, çağdaş İslam dünyası için de çok önemli olan iki dinamik İslami hareket üretmiştir; Bunlardan ilki siyasi alanda AK Parti, öteki ise çok daha büyük ve apolitik bir toplumsal hareket olarak Gülen Hareketi’dir.”

Pek de objektif
Kullandığı dilden Gülen’e kişisel bir sempati de duyduğu anlaşılan yazar harekete duyduğu sempatiyi kitabın birçok yerinde vurguluyor:
“Kocaman kalpleri ve açık zihinleriyle bu insanlar, özgür düşünceye saygı duyan, bilim ve bilimsel araştırmaya açık, kainat ve hayatın ilahi yasalarındaki harmoniyi algılayabilen kişilerdir.” (sf.66)

Bilimsel olduğu iddia edilen bir çalışmada bu tür yargıların sık sık yer alması, çalışmanın ne kadar objektif olduğu konusunda da fikir veriyor.

Kimlerle görüşmüş?
Araştırması süresince 100’ün üstünde insan ile görüştüğünü belirten Prof.Dr. Ebaugh’un yöneticileri ile görüştüğü kurumları listesi ise şöyle: Bank Asya, Samanyolu Televizyonu, Zaman Gazetesi, Gazetecileri ve Yazarlar Vakfı, Fatih Üniversitesi, Sema Hastanesi, Bahar Hastanesi, Kimse Yok Mu Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği. Bunları Gülen’in “ilham verdiği” kurumlar olarak tanımlayan yazar, bu süreçlerin nasıl işlediği, finansal bağların kimler üzerinden nasıl kurulduğu, Cemaat’in bu kurumlar üzerindeki tam etkileri gibi konulara ise hiç değinmiyor. Yazar sadece, bu kurumların Gülen’in verdiği “ilham” ile kurulduğunu, bazılarının belli dönemlerde Cemaat tarafından finanse edildiğini anlatıp, bunun da çok şeffaf bir şekilde yapıldığını savunuyor.

Bunun yanı sıra kitabın önemli bir bölümünde yazar insanların nasıl bağışta bulunduğu, bunun nasıl bir ruh haliyle yapıldığı, bağışların insanları harekete daha da yaklaştırdığı, bu konuda bir yarışma olduğu gibi konuları anlatıyor. “Hizmet”in tüm kaynağının da bu bağışlar olduğunu anlatıyor. Bağışlar konusundaki kişisel deneyimleri genişçe anlatan yazar, daha sonraki bölümde de Türk-İslam kültüründe “hayırseverlik” konusunu ele alıyor. Devletin bıraktığı boşlukları Cemaat’in doldurduğunu anlatan Prof. Dr. Ebaugh, bunu çok olumlu bir şey olarak sunuyor.

“Siyasal değil toplumsal hareket”
Gülen Hareketi’nin siyasal değil toplumsal bir hareket olduğunu anlatan Prof.Dr. Ebaugh, Cemaat’in siyasetten özellikle uzak durduğunu da iddia etti. Ancak Cemaat’in hiç de böyle olmadığı biliniyor. Yakın bir örnek olarak seçim öncesi yapılan pazarlıklar ve Referandum öncesinde Gülen’in "ölülere bile oy kullandırmalı” açıklaması, Prof.Dr. Ebaugh’ın çok da haklı olmadığını gösteriyor.

Kitabın sonuç bölümünde Gülen Hareketi’ne yönelen eleştirileri de ele almayı ihmal etmeyen Prof.Dr. Ebaugh, bu eleştirilerin hepsine teker teker cevap veriyor.

Doğan Kitap dengeliyor mu?
Ekim ayında Saygı Öztürk’ün “Okyanus Ötesindeki Vaiz” adlı kitabını yayımlayan Doğan Kitap’ın bundan bir ay sonra Prof.Dr. Ebaugh’un kitabını yayımlaması, “Dengelemek için mi?” sorusunu gündeme getirdi. Bilindiği gibi Öztürk’ün kitabı, belgeleri ile, Cemaat’in Emniyet gibi kurumlarda nasıl örgülendiğini, bu örgütlenme sürecinde ne tür hilelere başvurulduğunu anlatıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder