13 Temmuz 2010 Salı

Kocamı nasıl terbiye ettim?


NEW YORK - Mutfakta bulaşık yıkarken, kocam sinirli bir şekilde yaklaştı ve "Anahtarlarımı gördün mü?" diye hırladı. Sonra yüksek sesle iç çekip, köpeğimiz Dixie'yi de yanına alarak odadan çıktı. Eskiden olsaydı musluğu kapatıp, kocamla anahtar avına çıkar, bir yandan da ona "Merak etme, bulacağız" gibi teselli sözleri söylerdim. Ne var ki, bir süre sonra anahtarların kaybolması gibi basit bir mesele, başrollerinde bizim oynadığımız öfke dolu bir drama dönüşürdü. Şimdi ise dikkatimi elimdeki bulaşıklara veriyorum. Arkamı dönmüyorum. Tek kelime etmiyorum. Bir yunus bakıcısından öğrendiğim tekniği deniyorum. Kocamı seviyorum. Ama o gayet unutkan, çoğunlukla bir yerlere geç kalan ve değişken yapıya sahip biri. Ben mutfakta bir şeyler yaparken o çevremde dolanır ve New Yorker'daki makaleyi okuyup okumadığımı sorar. Arkasında mütemadiyen çöpler bırakır. Önemli bir şey söylediğimde geçici sağırlığı tutar da ne zaman kendi kendime homurdansam beni duymayı başarır, "Ne dedin sen?" diye bağırır. Bunlar, ayrılığı ya da boşanmayı gerektirecek kadar önemli olmayan, ufak tefek sinir bozucu unsurlar. Ama hepsi bir araya geldiğinde, Scott'a olan aşkımı matlaştırıyor. Bu yüzden onu biraz dürtmeye ihtiyacım vardı. Evliliğimizin köşelerini biraz yumuşatmak için bir danışmana gittik. Danışman sürekli ne kadar iyi iletişim kurduğumuz konusunda bize iltifatlar yağdırdı. Sanırım haklıydı. Birlikteliğimiz birçok başka çiftinkinden daha iyiydi. Kocamı eleştirmekten vazgeçip olduğu gibi kabul etmeye çalıştım.
'Koca'ya yaklaştırma tekniği Sonra olağanüstü bir şey oldu. Egzotik hayvan terbiyecileri üzerine yazmakta olduğum bir kitap için birçok hayvan terbiyecisiyle görüştüm. Aralarında sırtlanlara parmak üzerinde dönmeyi, pumalara tırnaklarının kesilmesi için pençelerini uzatmayı ve babunlara kaykay yapmayı öğretenler vardı. Sonunda bu tekniklerin, inatçı ama sevimli bir başka tür üzerinde de işe yarayabileceğini gördüm: Kocam... Egzotik hayvan terbiyecilerinden öğrendiğim temel şey şuydu: Beğendiğim davranışı ödüllendirmeli, beğenmediğim davranışı görmezden gelmeliydim. Sürekli eleştirerek bir denizaslanına burnunda top çevirmeyi öğretemezdiniz, bu 'koca'da da geçerliydi. Eve döndüğümde, Scott'a sepete attığı bir kirli gömlek için teşekkür etmeye başladım. Eğer iki tanesini atarsa onu öptüm. Yerdeki çamaşırın üzerinden yürüyüp geçtim ve tek kelime söylemedim. Öte yandan, benim takdirimi aldıkça yerdeki yığınlar azaldı. 'Yaklaştırmalar' denilen tekniği kullanıyordum. Bu, yeni bir davranışı öğretirken küçük adımları ödüllendirmek anlamına geliyor. San Diego, Sea World'de bir yunus terbiyecisi beni 'en az tepki sendromu' (LRS) ile tanıştırdı. Bir yunus yanlış bir şey yaptığında eğitimci ona hiçbir şekilde cevap vermiyordu. Birkaç saniye öylece durup yunusa bakmamaya dikkat ediyordu. Sonra çalışmaya dönüyordu. Buradaki düşünceye göre, herhangi bir tepki, olumlu ya da olumsuz bir davranışı alevlendirir. Eğer bir davranış hiç tepki almazsa ölür gider.
O da bana LRS uyguluyor Eğitim teknikleri çok iyi iş gördüğünde, ne yaptığımı ona söylememeye dayanamadım. Kendisini hakarete uğramış hissetmedi. Büyülendi. Teknikleri ve terminolojiyi hemen kaptı. Geçen güz, orta yaşlarımda diş telleri takmam gerektiğini öğrendim. Hem gülünç, hem acı vericiydiler. Sık sık ve yüksek sesle şikâyet ediyordum. Scott, alışacağımı söyleyerek teselli etmeye çalıştı. Bir sabah, ne kadar rahatsız olduğuma dair tirada başlamışken Scott, hiç tepki vermeden bana baktı. Bir süre sonra neler olduğunu fark ettim, "Sen bana LRS uyguluyorsun değil mi? Kabul et!" dedim. Sonunda gülümsedi ama LRS işe yaramıştı bile. O da beni eğitmeye başlamıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder