21 Ocak 2011 Cuma

NATOCU GENEL KURMAY,SOROSCU STKLAR VE ILIMLI İSLAMCILAR! 20 oCAK 2011

NATOCU GENEL KURMAY
SOROSCU STK’LAR VE
ILIMLI İSLAMCILAR!



Tunus bağımsızlığını kazanırken, Atatürk’ü ve devrimlerini örnek almıştı. Bir çok mazlum millet gibi sıkı sıkı Cumhuriyet’e sarıldı… Müslüman bir ülkeydi… Batıda eğitilmiş elitlerin ‘batı modeli’ , halka deli gömleği gibi giydirilince afalladı!

Önce Fransız sonra ‘global’ sermayenin ağlarına dolaştı…Uzun zamandır tüm kılcal damarlarında, uluslar arası sermayeye bağlı örgütlerin zehiri dolaşıyor…

Yarım asırdır sadece 2 lider gördü. Tüm seçimlerde iktidar partisinin oyu hiç yüzde 80’in altına inmedi (!) Çoğulcu demokrasi dendi ama seçime giren partilerin oy oranları yüzde 1 ile 3 arasında gitti geldi…
İktidar partisi, ‘demokrasi’ yaftalıydı ama ağzını açan ‘terör’ listesine alındı, zindana atıldı.
Arap dünyası içinde ‘laik’ rejimi olan ve Amerikan politikalarına karşıtlık oranı en yüksek ülkeydi.
Ve her 3 gençten biri işsizdi. Temizlikçi kadınlar, seyyar satıcılar, taksiciler hepsi master dereceli bazen çift diplomalı üniversite mezunları!

İşsizlik açlık, yoksulluk tavan yaptı…
Derken düdüklü tencere patladı!

Soru 1: Bunca yıldır ‘bekleyen’ Tunus’da kitleler nasıl sokağa çıktı?
Soru 2: Tunus’da kargaşa başladığında Ordu ne yaptı?

Soroscu sendikalar ve Natocu Paşalar


Halk sokağa döküldü. Bin Ali ülkeyi terk etti… Akla yakın geliyor mu?

Bir: 90’lardan beri Tunus’un kılcal damarlarına yerleşmiş batılı örgütler, öncelikle sendikaları özellikle de Eğitim sendikalarını denetleyip dönüştürmüşlerdi.. İnsan hakları ‘aktivistleri’ Tunus’un her yanındaydı.. Halkın sokağa dökülmesinde batı denetimindeki sendikalar büyük rol oynadı… Halkın öfke ve isyanı belli kurumlarca denetlendi ve yönlendirildi.

İki: Devlet başkanı Zeynelabidin Bin Ali kendi kendine gitmedi, Tunus Genel Kurmayı tarafından koltuktan indirildi… Bin Ali, kargaşa ilk başladığında, silahla bastırılması için orduya emir vermiş, Genelkurmay başkanı General Raşid Ammar emre itaat etmemişti. İstifa edip ülkeyi terk eden Ammar’ın yerine gelen Genel Kurmay başkanı da sokağa müdahale etmedi. Bin Ali bu koşullarda sanki bir anlaşma sonucu ülkeden ayrıldı. Tutuklanmadı hesap sorulmadı..

Bin Ali ülkeden ayrılır ayrılmaz General Ammar Tunus’a dönecek, ABD ile irtibat halinde kaosu idare edecekti! Üstelik halkına silah çekmeyen komutan olarak ‘kahraman’ ilan edilecekti!
General Raşid Ammar, NATO, Mossad İsrail ve Africom ile yakından münasebetli…

Sürgünde Bir Cemaat Lideri
Kargaşa sürerken yeni bir hükümet Bin Ali’nin sağ kolu tarafından oluşturuldu. Muhalif sendika liderleri ve ‘ILIMLI’ İslam temsilcileri ile pazarlıklar yapıldı.
Batı istihbaratına yakın sürgündeki cemaat lideri Raşid Gannuşi pazarlıklara katıldı...Yıllardır Londra’da yaşayan ve Batılı İslam uzmanlarının kaleminden, adına methiyeler düzülen Gannuşi, hükümette yeralma teklifine sıcak bakacağı mesajı yolladı…


Sivil örümceğin Ağında!

Tunus’un son on yıldır sivil ağlarla kaplanması, birçok ülkede aynı. Bu ülke, 2002’de Bush tarafından başlatılan Ortadoğu İşbirliği Girişimi (Middle East Partnership Initiative)nin bölgesel ofislerinden birine ev sahipliği yapıyor. Diğer ofisler Lübnan, Mısır ve Filistin’de bulunuyor. Yemen Bahreyn Girişim’e katılıyor. Carnegie Enstitüsünden Lutfi Hajji Girişim’in Sivil örümcek faaliyetlerini şöyle özetliyor:

‘ABD 2002 de başlattığı Ortadoğu İşbirliği Girişimi’nin (Middle EastPartnership Initiative) hedefi, Sivil toplum örgütlenmesiyle, ülkelerde demokrasiyi ve kalkınmayı yaymaktı. Tunus bu girişimin en önemli ayağıdır. Tunus’daki ofisin başında Peter Mulrean vardır. Ve işinin zorluğunun altını çizerken, Arap dünyası ve özellikle Tunus’daki anti-Amerikan atmosfere dikkat çekmiştir.’

ABD ‘Girişimi’!

2002 den beri Girişim, ekonomi, eğitim, kadın hakları, politik özgürlükler, ve özellikle politik İslam konusunda kurumları fonlamaktadır. Ayaklanmadan az önce, Girişim’in başındaki Mulrean, işinin çok zor olduğu konusunda bir rapor derlemiş ve Tunus’da temasta olduğu elitleri sınıflandırmıştır:

‘1) Bir kısım Tunus eliti ABD politikalarına karşıdır. Özellikle ABD’nin İsrail yanlısı politikaları eleştirilmektedir.

2) İkinci grup, özellikle insan hakları savunucuları, ABD zorlamasıyla demokratik reformlara ulaşılacağına inanmakta ama ABD tarafından fonlanmaya karşı çıkmaktadırlar…

3)Üçüncü grup, ABD fonlarını kabul etmekte ama bu kategoriye girenler sayıca çok az ve insan hakları konularına ilgi duymamaktadırlar.



Anlaşılan, ABD istihbaratı Tunus’da belli bir süre içinde becermesi gereken ‘demokrasi operasyonunu’ gerçekleştirememiştir.
Mulrean raporuna şöyle devam edecektir:
‘Ortadoğu İşbirliği Girişimi Tunus’da engellenmektedir. Tunus hükümeti, Sivil toplum kuruluşları konusundaki çağrılara açık değildir. İnsan hakları, basın özgürlüğü, siyasi parti oluşumları ile ilgili rahat çalışılamamaktadır.
Tuhaf olan, bağımsız Tunus STK’ları ABD fonlarını reddederken, hükümete yakın örgütler fonları kabul etmektedir.’

Bu rapor Tunus’un neden birden karıştığına da açıklık getirmektedir.
Ortadoğu merkezli Avrasya kuşatması 2011’de tamamlanmak zorundadır. Vakit kalmamıştır
KUZEY AFRİKA PROJESİ hayata geçmek zorundadır.
Tunus, zengin gaz ve petrol yataklarına sahip, rejimleri çoktandır sallanan Cezayir ve Libya’nın tam ortasındadır. Kuzeyde Akdeniz’e uzanan çıkıntısı, İtalya’daki NATO üslerine bakmaktadır. Bu haliyle Akdenizin doğusunu kapatacak bir kapıdır ve Kuzey Afrika projesinde en stratejik noktadır!

Son kargaşa ile ılımlı islamın geldiği, daha az eğitimli, söyleneni yapan, ABD/NATO üslerine ve ‘demokrasi projesine ’ kucak açan bir Tunus istenmektedir!

Böyle bir Tunus, iki yakasındaki enerji zengini ülkelerin ‘bölünme’ sürecinde faydalı olacak, İsrail ve ABD çıkarlarını tehdit edebilecek muhalif hareketleri susturmak için kullanılacak, Kuzey Afrika’daki enerji boru hatlarını sağlama alacak, füze kalkanı projesinde önemli bir işlevi olacaktır..

Akdenizin güneyden kontrolü Tunus’un denetimi ile tamamlanacaktır.

ABD/ NATO planları içinde Tunus’un yeri böyle…
Gürcistan’a yığılan NATO silahları ile Kafkasları karıştırıp Karadeniz ve Hazar kıyılarına el koymaktan, Lübnan’daki bir kıvılcımın tüm bölgeye ve sonunda İran’a bir saldırıya dönüşeceği üzerine çeşitlemeler küresel çetenin yayın organlarında dillendiriliyor

Dünya 3. kez paylaşılıyor! Tarih bize, pervasız saldırganların, hiç umulmadık bir anda, saldırırken çöktüklerini de hatırlatıyor!

Magandalar iki genç kızı öldürdü


Üniversite öğrencisi iki genç kızın bulunduğu araç, başka bir otomobil sıkıştırınca şarampole uçtu. Genç kızlar kurtarılamadı.

İki genç kız, trafik magandası kurbanı

Burçak üstüne gelen araçtan kaçmak istedi ama takla atıp savruldu. Arkadaşı Güldal ile birlikte yaşamlarını yitirdiler.

Işık Üniversitesi Enformasyon Teknolojileri Mühendisliği Bölümü 2.sınıf öğrencisi, her ikisi de 21 yaşında olan Burçak Ketenci ile Güldal İstanbullu, önceki gün ders çıkışı evlerine gitmek için yola çıktı. Burçak Ketenci'nin kullandığı otomobil, Ümraniye-Şile Otoyolu Çekmeköy ayrımına geldiğinde plakası alınamayan bir otomobil sıkıştırdı. Burçak direksiyon hakimiyetini kaybetti ve otomobil, önünde giden minibüse arkadan çarptı. Takla atmaya başlayan otomobil, şarampole yuvarlandı. Sıkıştıkları otomobilden çıkartılan Burçak Ketenci olay yerinde hayatını kaybederken, Güldal İstanbullu, ÜmraniyeDelet Hastanesi'ne kaldırılarak tedavi altına alındı. Ancak tüm müdahalelere rağmen o da kurtarılamadı. Biricik kızının ölümüyle yıkılan Güldal'ın annesi Rahşan İstanbullu, kızının matematik dalında çok başarılı bir öğrenci olduğunu, uzak yol kaptanı olan eşini 1994 yılında akciğer kanserinden kaybettiğini anlattı.

"Şikayetçi olacağız"
Kızının hayatını kaybettiği kavşakta sürekli ölümlü kazaların yaşandığını belirten acılı anne, Karayolları hakkında şikayetçi olacaklarını söyledi. Kızının Özel Kalamış Lisesi'nde öğrenciyken TÜBİTAK'taki yarışmalara girdiğini ve çok sayıdaderece alıp, ilk onda yarıştığını kaydeden anne Rahşan İstanbullu, "Kızım bana babasının bıraktığı en değerli mirastı. Babasını kendisi dokuz yaşındayken akciğer kanserinden kaybettik. Babası öldüğünde büyük şok yaşamıştı. Hayallerinde hep icatlar yaparak matematik dalında büyük bir isim olmak vardı" diye gözyaşı döktü. Burçak'ın amcası Osman Ketenci de kazanın meydana geldiği kavşağın hatalı olduğunu belirterek, "Burada sürekli ölümlü kazalar meydana geliyor. Karayolları hakkında yasal işlem başlattıracağız" dedi.

JİLETLE YAPILAN İŞKENCENİN ŞOK FOTOĞRAFI!..


M.K’nin ağzını ve ellerini bağlayan Onat, jilet ve ocakta kızdırdığı bıçakla göğüslerinden cinsel organına, ensesinden bacak ve topuklarına kadar, 28 ayrı yere ‘Dursun’, ‘Dursunum’, ‘M.....’, ‘Beni aldattın’, ‘İhanetin bedeli’ diye yazdı. İşte şok fotoğraf...
25 yaşındaki Onat, M.K’nin boynundan topuklarına, göğüslerinden cinsel organına kadar, tam 28 ayrı yerine jilet ve kızgın bıçakla ismini kazıyıp dağladı. M.K’yi öldü diye evde bırakıp kaçan sabıkalı Onat, bir haftadır bulunamıyor.


ANKARA’da 17 yaşındaki M.K. ailesi istemediği halde kaçarak imam nikahıyla birlikte yaşadığı 25 yaşındaki Dursun Onat’tan korku filmlerine taş çıkartacak şekilde işkence gördü. Çeşitli suçlardan sabıkalı olan ve hapis yattığı cezaevinden afla çıktığı belirtilen Dursun Onat, bir hafta önce alkol alıp Esertepe semtindeki evine geldi. Onat, kendisini aldattığını öne sürerek 3 aydır imam nikahıyla birlikte yaşadığı M.K’yi dövmeye başladı. Daha önce de M,K’yi birçok kez ıslatarak hortumla döven Onat, bu kez dayakla yetinmedi.

BIÇAKLA DAĞLADI

M.K’nin ağzını ve ellerini bağlayan Onat, jilet ve ocakta kızdırdığı bıçakla göğüslerinden cinsel organına, ensesinden bacak ve topuklarına kadar, 28 ayrı yere ‘Dursun’, ‘Dursunum’, ‘M.....’, ‘Beni aldattın’, ‘İhanetin bedeli’ diye yazdı. İşkence tam 7 saat sürdü. Olay sırasında artık dayanacak gücü kalmadığı için bayılan genç kızı, öldü zanneden Onat, kaçtı. Onat’ın M.K’nin sırtının tam ortasına daha önce de iğneyle delip çizerek ve mavi boya akıtarak kalp içinde ‘Dursunum’ yazdığı belirtildi. Saatler sonra kendisine gelen genç kız, ailesini arayıp kurtarmalarını istedi. Önce hastaneye, ardından da karakola götürülen M.K. kendisini bu hale getiren Onat’ın bir an önce yakalanmasını istedi.

ONU YAKALAYIN

Eşinin bir haftadır bulunamadığını, tüm bunlara karşın cep telefonlarından tehdit mesajları çektiğini belirten M.K. ‘İki tane cep telefonu var. Bana ve aileme tehdit mesajları çekiyor, yakalanmasını istiyorum’ dedi. Onat’ın kıskanç ve sinirli olduğunu belirten M.K. şunları söyledi:

‘İmam nikahı kıyıp birlikte yaşamaya başladıktan sonra çok değişti. Kıskançlık huyları vardı, beni sık sık ıslatıp hortumla döverdi, birkaç defa da kanepenin altına sokup işkence yaptı. Onun bir an önce yakalanmasını istiyorum.’

Brezilya’da 39 hastaya tecavüz eden doktora 278 yıl hapis

Brezilya’da yardımcı üreme teknikleri alanında uzman bir doktor, 39 hastaya tecavüzden suçlu bulundu.
Sao Paulo'da tanınmış bir Brezilyalı doktorun, muayenehanesinde 39 hastasına tecavüz ettiği gerekçesiyle 278 yıl hapse mahkum edildiği bildirildi.

Yerel basın, yardımcı üreme teknikleri alanında uzman olarak bilinen doktorun 56 cinsel tacizle suçlandığı, hastalarından bazılarına birçok kez tecavüz ettiğini belirtti.

Doktorun avukatı, Estado de Sao Paulo gazetesine yaptığı açıklamada, adalete saygı duyduğunu, ancak yargıcın kararını duyduğunda şaşırdığını itiraf etmek istediğini ifade ederek, yargıcın, 200 hasta ve yakınının doktor lehine yaptığı tanıklıkları göz önünde bulundurmadığını söyledi.

Kurbanlar açıklamalarında, doktorun kendilerine odada yalnızken yaklaştığını ve hatta bazılarının anesteziden daha yeni uyanmışken tacize uğradığını anlattı.

13 Yaşındaki Kıza Tecavüze 19 Yıl 6 Ay Hapis

Samsun’da 13 yaşındaki olan kız çocuğuna tecavüz ettiği iddia edilen bir kişi yargılandığı mahkeme tarafından toplam 19 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Samsun’da 13 yaşındaki olan kız çocuğuna tecavüz ettiği iddia edilen bir kişi yargılandığı mahkeme tarafından toplam 19 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Edinilen bilgiye göre, Çelikalan köyünde yaklaşık 2 yıl önce meydana gelen olayda, köyde karşılaştığı 13 yaşındaki A.B.’yi, "Benimle ormanlık alana gelmezsen seni baltayla keserim" diyerek tehdit edip korkutarak götürdüğü ormanlık alanda tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklanan Salih B.’nin (48) yargılanması sona erdi. Yargıtay 6. İhtisas Dairesi’nin raporuna göre A.B.’nin olay sonrası beden ve ruh sağlığının bozulduğu tespit edildi. Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugün görülen davada, mahkeme heyeti

Salih B.’yi ırza geçmek suçundan 12 yıl, hürriyeti tahdit suçundan da 7 yıl 6 ay olmak üzere toplam 19 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı.

"Kömür verdik, doymadılar"

Samsun'da Kübra bebeğin ölümü ile ilgili Adli Tıp raporu bekleniyor. Ancak bebeğin otopsi raporu aileyi ve hastaneyi doğruladı; Bebek besin yetersizliğinde ölmüştü. Ancak Samsun Valiliği "olamaz, aileye kömür yardımında bulunmuştuk" dedi.

“Samsun’da bebek açlıktan öldü” başlığıyla haberini yaptığımız 2,5 aylık Kübra bebeğin ölümü tartışma yaratırken, gözler Adli Tıp Kurumundan çıkacak otopsi sonucuna çevrildi. Bu arada basının bebeğin açlıktan öldüğüne dair yaptığı haberler sonrasında acılı aileye yardım yağdı, anne ise tepki göstererek “Bebeğim öldükten sonra bunlar gelmiş, ne önemi var? Önceden yardım edilseydi kızım ölmeyecekti. Mama bile alamıyordum, açlıktan öldü" dedi.

Samsun, Türkiye’nin gündemine birkaç gün önce 2,5 aylık Kübra Nazar Bakırcı’nın açlıktan öldüğü haberiyle düştü. Kübra bebek 17.01.2011 tarihinde Samsun Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’ne 112 Acil Servis ambulansıyla götürülürken yolda öldü. Hastane kayıtlarına yetersiz beslenme olarak geçen bebek ölümünü şüpheli bulan Cumhuriyet Savcısı, otopsi istedi. Samsun Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nde yapılan otopsi sonucunda da bebeğin 'beslenme yetersizliği' sonucu öldüğü polis kayıtlarına geçti. Yapılan otopsi sonucunda, Kübra bebeğin fiziksel olarak çok zayıf olduğu ve midesinin boş olduğu tespit edildi.

Emniyet: Beslenme yetersizliği kayıtlara “sehven” geçti
Yaşanan insanlık dramı, haber ajanslarına da 'yetersiz beslenme olarak' düşünce, Samsun Emniyet Müdürlüğü, yazılı bir açıklama yaparak bebeğin ölümünün kayıtlara sehven 'beslenme yetersizliği' olarak geçtiğini ifade ederek, "Kesin ölüm sebebi için maktulün üzerinden alınan kan ve organ parçaları İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı'na gönderilmiştir. Ölüm nedeni otopsi sonucu belli olacak” dedi. Hemen ardından da Valilik açıklama yaptı. Haber öyle bir gün Türkiye'nin gündemine oturdu ki, o saatlerde Samsun Valisi Hüseyin Aksoy ve 80 ilin valisi İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile Ankara'da toplantıdalardı.

Valilik: Açlıktan öldüğü savı ailenin kendi iddiasıdır
Valilikten yapılan yazılı açıklamada, Kübra'nın Samsun Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesine ölü intikal etmesi üzerine hastane polisinin ölümü şüpheli bularak yetkili nöbetçi Cumhuriyet Savcısını haberdar ettiği, Cumhuriyet Savcısının nezaretinde de bebeğe otopsi yapıldığı belirtildi. Ancak, yerel ve yaygın basında yer alan haberlerde, hastanede yapılan otopside polis kayıtlarına bebeğin ölüm sebebinin 'beslenme yetersizliği' olarak geçtiği belirtilmesine rağmen Samsun Valiliği de otopsiyi işaret ederek, “Şüpheli ölüm olayı, Samsun Cumhuriyet Savcılığınca soruşturulmaktadır. Bebeğin beslenme yetersizliğinden öldüğü savı ailenin kendi iddiasıdır.” dedi ve “Genel adli muayene raporunda bebeğin 'kafatası kaidesi frontal kemik orta hatta 3 santimetrelik kaide kırığı' bulunduğu saptanarak cesetten otopsi sırasında alınan organ parçaları kesin ölüm sebebinin belirlenmesi için İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderildi” açıklaması yaptı.

“Düzenli kömür yardımı yapılmıştır”
Açıklamada, 4 nüfuslu ailenin tüm bireylerinin yeşil kartlı oldukları vurgulanarak, “Baba Murat Bakırcı'nın geçirdiği iş kazası nedeniyle çalıştığı firma aleyhine açtığı tazminat davası halen devam etmektedir. Bakırcı ailesine, Tekkeköy SYDV tarafndan iş kazası sonucu sağ bacağının bilek altından kopan kısma protez ayak takılmış, 13 Eylül 2005 ile 8 Aralık 2010 tarihleri arasında 8 bin 848 TL, 12 Ocak 2010 ile 8 Aralık 2010 tarihleri arasında bin 445 TL olmak üzere 10 bin 293 TL nakdi yardım, her yıl düzenli 1 ton kömür yardımı yapılmıştır” denildi.

Savcılık: Açlıktan kaynaklanan bir ölüm denilemez, tespit yapılamamıştır
Cumhuriyet Başsavcısı Canip Yetişir de hastane kayıtlarına “yetersiz beslenme” olarak geçen bebek ölümüyle ilgili gazetecilere yaptığı açıklamada, “Bizim otopsi raporumuzda beslenme bozukluğu ve açlıktan kaynaklanan bir ölüm olduğunu söylemek mümkün değil, çünkü tespit yapılamamıştır. Doktorumuz ölüm sebebiyle ilgili herhangi bir beyanda bulunamamıştır” dedi. Adli Tıp raporuna göre ölüm sebebinin saptanacağını vurgulayan Yetişir, “Ölen bebeğimizin ölümünden bir hafta önce 3 yaşındaki kardeşinin kucağından düşmek suretiyle vücudunda bazı lezyonlar oluştuğu tespit edilmiştir. Ancak ölüm sebebinin bu lezyonlardan kaynaklanmadığı kanaatine varılmıştır. Ölüm sebebi hakkında söyleyebileceklerimiz bu kadar, yani vücudundaki lezyonlar ölüme neden olacak lezyonlar değildir. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz” ifadesinde bulundu.

Kaymakamlık: Otopsi sonucunu bekleyin
Konuyla ilgili bir açıklama da Tekkeköy Kaymakamı Köksal Şakalar’dan geldi. Bebeğin ölümünün şüpheli bulunması üzerine anne ve babanın ifadelerine başvurulduğunu dile getiren Şakalar, "Ailesi, çocuğun bir hafta önce 3 yaşındaki kardeşi tarafından yere düşürüldüğü ve kafa bölgesinde yaralanma olduğunu belirtmişler. Çocukta düşmekten kaynaklanan bir darp meydana gelmiş. Bebeğin kesin ölüm nedeni otopsi raporunun ardından belli olacak" dedi. Samsun Valiliği gibi Kaymakam Şakalar da 2005 yılından bu yana SYDV tarafından aileye toplam 10 bin lira yardım yapıldığını beyan ederek devletin aileyi sahipsiz bırakmadığını, adeta bebeğin de açlıktan ölemeyeceğini ifade etti.

İstanbul Adli Tıp Kurumunun açıklaması bekleniyor
Samsun Emniyet Müdürlüğü, Samsun Valiliği, Cumhuriyet Savcılığı ve Tekkeköy Kaymakamlığı tarafından birbirinin benzeri yapılan “Bebeğin beslenme yetersizliğinden öldüğü savı ailenin kendi iddiasıdır. Ölüm nedeni otopsi sonucu belli olacak” sözlerinin ardından birkaç gün geçmesine rağmen halen İstanbul Adli Tıp Kurumu'ndan bebeğin ölüm nedenine dair bir açıklama gelmedi. Kübra bebeğin açlıktan ölüp ölmediği bu otopsi sonucuna göre tespit edilecek.

Bebek öldü, yardım yağdı
Ailenin bebeklerinin açlıktan öldüğü iddiasına devlet yetkililerinin ailenin iddiası diyerek itirazını müteakip Adli Tıp raporu beklenirken yapılan haberler sonrasında acılı aileye yardım yağdı. Metro Mali ve Ticari Yatırımlar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Galip Öztürk aileye ev bağışlayacağını, baba Murat Bakırcı'yı maaşa bağlayacağını, anneyi de sosyal güvence altına alacaklarını açıklarken Telsiz ve Radyo Amatörleri Cemiyeti (TRAC) Samsun Şubesi, aileye gıda ve erzak yardımında bulundu. Kimse Yok mu Derneği Samsun Şubesi de giysi ve gıda yardımında bulundu.

Anne ve baba tepkili
Anne ve baba ise bebeklerinin ölümünden sonra gelen yardımlara tepki gösterdi. Eşi Murat Bakırcı'nın geçirdiği iş kazasında ayağını kaybettiğini, ardından işsiz kaldığını, 3 sene çadırda yaşadıklarını, yaklaşık 2.5 yıldır da iki göz odada yaşamaya çalıştıklarını ifade eden Kübra’nın annesi, “Bebeğim öldükten sonra bunlar gelmiş, ne önemi var? Önceden yardım edilseydi kızım ölmeyecekti. 5 lira bulup da çocuğumu hastaneye götüremedim, yanarım da ona yanarım. Kuru ekmekle insanın göğsüne süt gelir mi? Ben kendim yiyecek bulamıyordum ki, sütüm olsun. Kuru ekmek ve çayla beslendiğimiz için sütün olmuyordu. Mama bile alamıyordum. Biz dilenerek hayatta kalmaya çalıştık” diye konuştu.

Ölen Kübra Bakırcı'yı yere düşürdükleri yönündeki iddialar üzerine de anne Necla Bakırcı, "Kızımın ölümünden bir hafta önce 3.5 yaşındaki oğlum ölen kardeşiyle oynarken yere düşürdü. Hemen yerden kaldırdım bebeğimi. Ağlamadı bile. Bebeğimin başka bir sorunu yoktu. Çok zayıftı bebeğim. Açlıktan öldü, bebeğim beslenemedi. Ona da çayla ekmek yedirdim" dedi.

Babası sigortasız çalıştı, iş kazasında sakat kaldı
Geçirdiği iş kazası sonucu bedensel engelli duruma düşen 26 yaşındaki baba Murat Bakırcı ise 2008 yılında geçirdiği iş kazasını anlatarak "Sigortasız çalıştırıyorlarmış beni, haberim yok. Sabaha karşı limanda geminin içinde vinç kaptı beni. Çocuklarıma bakamıyorum. Madden hiçbir şeyim yok. Gün oluyor, aç yatıyoruz. Benim çocuğum açlıktan ve sefaletten öldü. Hastanede bize çocuğun midesi boş dediler. Eğer ben sağlam olsaydım çocuğum yaşıyor olacaktı. Bakamıyorum çocuklarıma, yetemiyorum, sakatım çünkü. İçim yanıyor. Benim çocuğum niye ölsün?” ifadelerini kullandı.

Chávez: TOKİ’yi Venezuela’ya bekliyoruz

Bakan Taner Yıldız, Venezuela’ya giderek Hugo Chávez’le “petrole karşılık konut” önerisini görüştü. Chávez, “2 milyon konuta ihtiyacımız var, TOKİ’yi Venezuela’ya bekliyoruz” dedi.

Venezuela'da temaslarda bulunan Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Devlet Başkanı Hugo Chávez’le görüştü. Chávez, Türk heyetine ''Buradaki petrol sizin. 2 milyon konuta ihtiyacımız var, TOKİ'yi acil olarak Venezuela'ya bekliyoruz, seçeceğiniz iyi müteahhitlerle burada bir an önce iş yapmanızı bekliyoruz'' dedi.

Chávez, Nisan ayında Türkiye’ye gelme niyetinde olduğunu da iletti.

AB ve IMF politikaları İrlanda'yı çökertti

İrlanda'da ekonomik kriz ortamında 11 Mart'ta genel seçim yapılacak. Öngörüler ve anketler, 1987'den beri neredeyse sürekli iktidarda olan partiye desteğin düştüğü ve seçimlerin diğer iki büyük partinin koalisyonu ile sonuçlanacağı yönünde.

İrlanda'da iktidardaki Fianna Fail (Kaderin Askerleri) partisi genel seçimlerin 11 Mart'ta yapılması kararını aldı. Anketler, 1987'den beri iktidarda olan partinin bu seçimde, diğer iki büyük partinin koalisyonu ile devre dışı bırakılacağını gösteriyor. Üstelik üçüncülüğe düşmek, partinin 85 yıllık tarihinde bir ilk olacak. Bu beklentinin ve göstergelerin nedeni İrlanda'nın yaşadığı ekonomik krizim Fianna Fail'e kesilecek olması.

Bir zamanlar Kelt Aslanı olarak adlandırılan ve 13 yıl süren ekonomik şahlanmasıyla övünülen İrlanda, şu anda II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'da en yüksek bütçe açığına ulaşan ülke konumunda.

AB ve IMF sert kısıntılar istiyor
AB ve IMF'nin 67.5 milyar avroluk kredi için İrlanda ile faiz pazarlıkları sürüyor. AB ve IMF bütçede çok sert kısıntılara gidilmesini dayatıyor. Hükümetin AB ve IMF ile pazarlıkları, bu sene 6 milyar olmak üzere ve dört senelik süre için toplam 15 milyar avroluk kemer sıkma sonucunu doğururken, Başbakan Cowen batan bankaların sahipleri ve bankerler ile yakın ilişkiler geliştirdiği için ağır biçimde eleştiriliyor. Cowen krizin faturasını yozlaşmış banka sahiplerine değil de vergi ödeyenlere çıkartması nedeniyle eleştriliyor. Banka kurtamanın faturasının da İrlanda'ya 50 milyar avro olduğu belirtiliyor.

Paralar bankalara aktarıldı, faturası halka çıktı
Cowen'ın koltuğu üzerindeki baskı, Eylül 2008'de hükümetin Dublin bankalarının tüm borçlarını devlet güvencesi altına alması kararından haftalar önce büyük bankerler ile akşam yemekleri, golf turnuvaları ve benzeri yakınlıklar içinde bulunduğunun ortaya çıkması ile daha da arttı. Cowen'ın verdiği garantiye rağmen bankalar çökmüştü. İrlanda altı bankadan dördünü kamulaştırmış, yabancı hisse sahiplerine onlarca milyar dolar ödenmişti. Halbuki, bir bankanın zararından hisse sahiplerinin de olumsuz etkilenmesi beklenir. İrlanda hükümeti iki sene boyunca bankaları kurtarmaya çalışmış bu da 2010 bütçe açığının GSYİH'nin yüzde 32'si olması sonucunu doğurmuştu. 2010 Kasım'ında ise bankalar artık dışarıda borç alamaz duruma gelince de, bu noktada AB ve IMF kredisi devreye girdi. Halihazırda, parlemento sosyal yardımları kısmayı, asgari ücreti düşürmeyi, okul ücretlerini arttırmayı onaylamış durumda. Ancak en sert karar olan, 2 milyon çalışanın gelirleri üzerinden alınan etkin vergi oranlarını yüzde 41'e kadar arttırılması 2011 bütçesinde onaylanmayı bekliyor.

16 Ocak 2011 Pazar

Erdoğan: G.Saray'ın bir Allah kuruşu yoktur

Başbakan, stadyum açılışında yaşanan protestoyla ilgili ilk yorumunu yaptı: "600 trilyonluk yatırımın karşılığı bu olmamalıydı. Çok açık konuşuyorum, Seyrantepe'de A'dan Z'ye yapımında Galatasaray kulübünün bir Allah kuruşu yoktur. "
İstanbul'daki toplu açılış töreninde konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün akşam Türk Telekom Arena'nın açılışında yaşanan protestolarla ilgili ilk yorumunu yaptı.

Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:

"Burası çok önemli, saptırıldığı için çok önemli... Talimatımla Seyrantepe stadına bir istasyon eklendi. Ben Sinan Erdem Kapalı Spor Kompleksi'ni bugün tıklım tıklım dolduran kardeşlerimden asla yuhalama türü bir şey istemiyorum, çünkü sizin ferasetinize inanıyorum. Ama bir gerçeğin de bilinmesini istiyorum, değerli kardeşlerim biz hiçbir zaman ayrımcılıktan yana olmadık, olmayacağız. Kim ne yaparsa yapsın olmayacağız fakat şunun bilinmesini istiyoruz.

Biz Galatasaray gibi güzide bir kulübümüzün adeta belli bir yere sıkışmış olan Ali Sami Yen'den kurtarılıp daha geniş bir alanda muhteşem bir tesise kavuşmasını gelen talep üzerine arzu ettik. Ve merhum Özhan Canaydın bana bu talebi getirdiği zaman olumlu baktığımı, konuyla ilgili olarak gerekli desteği vereceğimizi kendilerine söyledik. Bunu Büyükşehir Belediye Başkanı ve TOKİ ile paylaştım. Biz bu yatırıma başladık, ihaleyi ilk alan firma bu işi götüremedi. Götüremeyince biz ne olursa olsun ve bu işi gerekirse TOKİ olarak bitireceğiz dedik. Çünkü bunu ortada bırakamazdık.

Şimdi değerli kardeşlerim birileri çıkıyor 'Efendim Seyrantepe stadında filancanın filancanın emeği var' diyorlar. Çok açık konuşuyorum, Seyrantepe'de A'dan Z'ye yapımında Galatasaray kulübünün bir Allah kuruşu yoktur. Tamamiyle bu tesis TOKİ tarafından yapılmıştır. Ve Galatasaray kulübümüzün de kullanma hakkı olarak kendisine tahsis edilmiştir, anlaşmaları yapılacak daha yapılmış değil. Burada ben farklı bir kulübe, devlet bakanım farklı bir kulübe gönül vermiş olabilir, TOKİ başkanı farklı bir kulübe gönül vermiş olabilir. Bunların hepsini bir kenara koyduk, çünkü Galatasaray beynelmilel, ülkemize şampiyonluklar kazandırmış bir kulübümüz. Ülkemizi uluslararası futbolda tanıtmış bir kulübümüz ve Galatasaray'a böyle bir yer yakışır dedik. Dün akşam resmi açılışını yapacağız...

Teferruatına girmiyorum, tüm oradaki olumsuzluklar sahiplerinindir, Galatasaray camiasını tenzih ederim, inanıyorum ki Galatasaray camiası da bu yapılanlardan rahatsız olmuştur. Bizim de üzüntümüz budur.

Sadece 310 trilyonluk yatırımla kalmadı bu, stada yaptığımız bu 310 trilyonun yanında gerek metro gerek kavşak düzenlemesiyle birlikte oradaki yatırımın toplam bedeli 600 trilyonu bulmuştur. Herhalde böyle bir yatırımın karşılığı bu olmamalıydı diye düşünüyorum. Ama biz ne diyoruz biliyor musun, 'At denize, balık bilmezse halık bilir' diyoruz. Bu istasyona bir transfer parkı, üç adet stad bağlantı tüneli ve 2500 araçlık otopark inşa edildi. İşte bütün bunları koyduğumuz zaman 600 trilyonluk bir tablo çıkıyor ortaya.

Dün akşam Seyrantepe stadına Taksim'den gelenler 10 dakikada stadyuma ulaştılar, alttan tünel bağlantısı hepsi var. Yani burada acaba kaç dakikada giderim yok artık, Taksim'den metroya bindiğimde 10 dakika sonra Seyrantepe'de Türk Telekom Arena'dayım diyorsun."