3 Kasım 2012 Cumartesi

Eğitimde 10 yıllık bilanço: Kindar, dindar, mutsuz nesil

3 Kasım 2012 itibariyle iktidardaki 10. yılını dolduran AKP’nin topyekûn saldırdığı alanlardan biri de eğitim sistemi oldu. 10 yılın panoramasına bakıldığında bilanço ağır.
10 yıllık iktidarı boyunca eğitim alanına özel bir önem atfeden AKP, yeni düzenin temellerini dinselleştirdiği, piyasalaştırdığı eğitim sistemiyle, dindarlaştırıp, kindarlaştırdığı genç nesillerle sağlamlaştırmayı planlıyor.
Hayata ve üretime dönük, parasız, eşitlikçi, laik, bilimsel bir eğitimi sistemini düzenlemekle mükellef olan Milli Eğitim Bakanlığı, AKP’li yıllarda maruz kalınan dört bakanın (Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer) ve başbakanlarının "vizyon"u eşliğinde KHK’larla, türlü hukuk ihlalleri eşliğinde çıkarılan yasalarla, temel olarak anayasaya aykırı bir biçimde yeniden şekillendirildi.

Topyekün gericileşme…

AKP’nin eğitim alanında attığı adımlardan, yaratılan fiili durumlar dolayımıyla en yoğun olarak bilineni, sistemin boşluk bırakılmayacak şekilde dinselleştirilmesi oldu. İktidara geldiği dönemde, imam hatip lisesi öğrencilerinin katsayı mağduriyeti ve üniversitelerdeki türban yasağı üzerinden görünürde “defansif” bir siyasi tutum takınan hükümetin, kimseye danışmadan hızlıca attığı son adım 2012’de hızla yasalaştırdığı 4+4+4 eğitim modeli oldu.
İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri’nin kız ve erkek öğrenciler için 'Cinsel istismar vb. durumlarla karşılaşılmaması için mesafe 1 metreden az olmayacaktır' şeklinde kararlar aldığı, İstanbul gibi metropollerde bile kız ve erkek öğrencilerin teneffüste aynı bahçeye çıkamadığı, kız çocuklarının eğitimi engellenmesin biçiminde pazarlanan karma eğitim önerilerini, 4+4+4 sistemi takip etti. İşini şansa bırakmayan hükümet, anayasasına göre laik demokratik ve sosyal hukuk devleti olan bir ülkede, anayasayı da ihlal etmek suretiyle 2012 Mart ayında eğitimi dinselleştirmenin “yasasını” çıkardı.
Evrimi anlatan biyoloji öğretmeni ile, “Çanakkale Savaşları gökten inen yeşil cüppelilerce kazanılmadı” diyen tarih öğretmenine ceza verilirken, Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkın” diyen öğrenciyi üniversiteden atan rektör, TÜBA üyeliğiyle onurlandırıldı.
Zorunlu eğitimin 4+4+4 şeklinde kademelendirildiği, öğrenim çağındaki çocuğun okula gitmesi zorunluluğunu ortadan kaldıran sistem, kız çocuklarının ailelerinin tercihleri doğrultusunda eğitimle ilişkisinin kesilmesini, okumalarını kolaylaştıracağını iddia edip “demokratik bir çaba sarfediyoruz” kılıfıyla sundu.
Seçmeli dersler, Diyanet...
Seçmeli olarak sunulan Kuran-ı Kerim, Hz. Muhammed’in Hayatı, Temel Dini Bilgiler ve Arapça dersleri ise, pek çok okul yönetimi tarafından seçmeli formatından çıkarılıp dayatma suretiyle zorunlu ders haline getirildi. Bu şekilde,10 yaşında bir çocuğun, beşinci sınıftayken haftada 10 saat din temelli ders alması mümkün kılındı. Aynı yaş grubunda ve imam hatip ortaokullarında okuyacak olan öğrenciler içinse 11 saat olan din dersleri sayısı düşünüldüğünde, bu tabloda, AKP’nin müfredatıyla tüm okulların imam hatipleştiriliyor olduğu açıkça görülüyor.
Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün öne çıkarılmasıyla ilgili adımı ise AKP’nin "kendini aştığı" bir konu oldu. 652 sayılı KHK ile kapatılan Okul İçi Beden Eğitimi, Spor ve İzcilik Dairesi Başkanlığı’nın okul içi beden eğitimi, spor ve izcilik işlerini yürütme görevi, gerici bir hamleyle DÖGM’nin sorumluluğuna verildi. Bu uygulama ile yapılan futbol, tenis, basketbol federasyonlarının Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlanmasıyla aynı anlamı taşıyacak kadar “yaratıcı” bir AKP hamlesi oldu.
Evrimi anlatan biyoloji öğretmeni ile, “Çanakkale Savaşları gökten inen yeşil cüppelilerce kazanılmadı” diyen tarih öğretmenine ceza verilirken, Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkın” diyen öğrenciyi üniversiteden atan rektör, TÜBA üyeliğiyle onurlandırıldı.
AKP iktidarında anadilde eğitimi savunduğu için Eğitim-Sen hakkında kapatma davası açıldı. "Kürt açılımı" ile birlikte anadilde eğitimin önündeki engellerin kaldırılacağına dair bir umut yaratıldı, ancak gelinen noktada anadilde eğitimin "şeytana uymak" olduğu üst düzey AKP'liler tarafından dile getirilmeye başlandı.
Ömer Dinçer'in marifetleri
Bahsi geçen uygulamaların uygulayıcısı Milli Eğitim Bakanlığı’nın şu an görevde bulunan bakanı Ömer Dinçer’in 1995 yılında yaptığı bir açıklama şöyle:
“Türkiye’de Cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiğini ve nihayet laiklik ilkesinin yerine İslam ile bütünleşmesinin gerekli olduğu kanısını taşıyorum. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün ilkelerin laiklik, cumhuriyet, milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin, daha katılımcı, daha ademi merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi sorumluluğu ve artık bunun zamanı geldiğine inanıyorum.”
Para, şike, intihal…
1924’te bilimsel, parasız ve karma eğitime geçen Türkiye’de AKP’li yıllar ilk ve orta öğretimde öğrenciden katkı payı almanın kural, üniversitede parasız eğitim talebinde bulunmanın ise aylarca tutuklu kalmaya yetecek bir suç sayıldığı dönem oldu. Parasız, kamusal, özerk ve bilimsel eğitim talebiyle yapılan öğrenci eylemleri, polisin en büyük ilgisine mazhar olan eylemler haline geldi.
Zorunlu eğitimin 4+4+4 şeklinde kademelendirildiği, öğrenim çağındaki çocuğun okula gitmesi zorunluluğunu ortadan kaldıran sistem, kız çocuklarının ailelerinin tercihleri doğrultusunda eğitimle ilişkisinin kesilmesini, okumalarını kolaylaştıracağını iddia edip “demokratik bir çaba sarfediyoruz” kılıfıyla sundu.
Eğitim kurumları serbest piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda temellendirilirken, “işgücü piyasası ihtiyaç analizleri” yapıldı, mesleki ve teknik eğitim patronların hizmeti için yapılandırıldı. 4+4+4 eğitim modelinin en çok tartışılan yanlarından biri de, patronların hizmetine girecek çocuk işçiliğini yaygın ve meşru kılması oldu.
Bologna Süreci ile, üniversitelerin ticarileşmesi, mütevelli heyetlerin kurulması, akademisyenliğin performansa göre ve de esnek istihdamı isteyen kuruluşlar haline gelmesi için adımlar atıldı. 2011’de düzenlenen “Uluslararası Yükseköğretim Kongresi: Yeni Yönelişler ve Sorunlar” toplantısında Cumhurbaşkanı, “Devlet üniversiteleri arasındaki rekabeti elastik bir yapıya kavuşturduğumuzda, performansları açık ölçüldüğünde ve ilan edildiğinde bu rekabet başlayacaktır” açıklamasıyla şirket üniversite modelini izah etti. Öte yandan aynı toplantıda yükseköğretimin finansmanı için Amerikancı bir model olan, öğrencinin üniversite bedelini ödemesini savunan davetli konuşmacı, kısa bir süre sonra TÜBİTAK başkanlığına getirilerek, bilim üretmesi gereken bir kurumun piyasacı ruhu tasdik edildi.
TÜBA gibi kuruluş nedenlerinden biri Türkiye’deki bilim karşıtlığı ile mücadele etmek olarak tanımlanan bir kurum Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlandı, ilgili bakanın ifadesiyle “yüksek nitelikteki bilim adamlarının yer aldığı, özel çalışmaların yapıldığı bir mekana dönüştürmenin hedeflendiği” bir yapıya evriltildi.
TÜBİTAK, Darwin’li dergi kapağına sansür uygulayan, Feza Gürsoy Enstitüsü ise temel niteliği yok edilen kurumlar haline geldi.
Üniversitelerde yapılan rektör seçimlerinde ilk sırada yer alan adayların değil, AKP'ye yakınlığı bilinen isimlerin atanması "sıradan" bir durum olurken, 23 yeni üniversite kuran AKP, “türbana özgürlük” imzacılarını rektörlükle ödüllendirmeyi de gelenek haline getirdi.
AKP’nin ÖSYM’si ise seri skandal üretimi yapan bir kurum oldu. 2010’da şifre skandalıyla KPSS’yi iptal eden ÖSYM, 2011 YGS’de de soruları cemaate servis etmekten kendini alıkoyamadı. Mod medyan şifre yöntemiyle doğru yanıtların paylaşıldığı pek çok uzman tarafından doğrulanırken, sınav öncesinde internette mod ve medyan konularını tıklayanların sayısının tavan yaptığı ve sınav sonrası bu sayının hemen düştüğü tespit edildi ancak ÖSYM skandalı inkar etti. Başbakan Tayyip Erdoğan eleştirenleri şerefsizlikle suçlasa da ÖSYM Başkanı Ali Demir’in tek skandalı bu değildi. Ali Demir, Alman Peter Latzke'nin yazdığı makaleleri 1990 yılında Teknik ve Tekstil adlı dergide dokuz bölüm süren bir yazı dizisinde kendi yazmış gibi göstermiş ve intihalin fark edilmesi üzerine 'özür' yazısı yayımlamıştı.
Bologna Süreci ile, üniversitelerin ticarileşmesi, mütevelli heyetlerin kurulması, akademisyenliğin performansa göre ve de esnek istihdamı isteyen kuruluşlar haline gelmesi için adımlar atıldı.
Elbette söz konusu intihal, şike olduğunda AKP kadroları son derece iddialı durdular. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer de intihal suçu işleyen ve yargılanan bir “eğitim bakanı” olarak tarihe geçmiş bulunuyor. Bilimsel sahtekarlık olarak da adlandırılan intihal olayı, bilim açısından en ağır suçlardan biri olsa da bu suçu işlediği kesinleşmiş ve YÖK tarafından öğretim üyeliği mesleğinden çıkarılmış bir kimse, Türkiye’de Milli Eğitim Bakanı olabiliyor.
AKP’nin eğitim sistemi neye mal oldu…
Dinselleşme,rekabet ve piyasalaşma hem birbirini besleyen hem de bilimsel, eşitlikçi ve kamusal eğitimi yok eden bir model olarak sistemleşirken, Başbakan’ın vizyonunu tartışması söz konusu bile edilmeyecek genç nesiller, Türkiye’nin geleceğini körleştirmenin kadroları ilan edildi. Türk-Eğitim-Sen’in bir araştırmasına göre, öğretmenlerin yüzde 75'i okulunda şiddet uygulayan öğrenci olduğunu ve yüzde 43'ü öğrencinin kesici alet taşıdığını, yüzde 23'ü de öğrencisi tarafından cinsel, fiziksel, psikolojik ve sözlü tacize maruz kaldığını belirtiyor, Meclis Araştırma Komisyonu öğrencilerin %7.7’sinin çete üyesi olduğunu söylüyor.
Antalya’da lise öğrencileri arasında yapılan bir çalışmada, öğrencilerin % 80’inden çoğunun Apollon Tapınağı’nı bilmediği, Kenan Evren’i tanımadığı ortaya çıktı.
Sonuç olarak, bilimsel anlayışla bağdaşmayan, bilim karşıtlığını pekiştiren AKP’nin elinde Türkiye, on bin kişiden sadece birinin kitap okuduğu, evrim kuramını kabul etmeyen öğretim üyelerinin oranının yüzde 29'u, öğrenci ve personelin oranının ise yüzde 55'i bulduğu, AKP'nin atadığı lise müdürünün, "okulun üzerindeki karabulutları ve kötü şansı dağıtmak için" kurşun döktürdüğü, 135 bin öğretmen açığının olduğu ancak öğretmenlerin ataması yapılmadığı için intihar ettikleri bir ülke olurken yeni nesil ise mutsuz, kindar ve başka bir ülkede yaşamanın hayalini kuran gençler haline getirildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder