14 Ocak 2012 Cumartesi

Lefter’in gelişi ve gidişi…



Türkiye’nin bugüne kadar en büyük futbolcularından biri kabul edilen Lefter Küçükandonyanis’in ölümü başta Fenerbahçeliler olmak üzere tüm futbolseverleri üzdü. Ancak isim olarak unutulmayan Lefter’in vefatı Türkiye’de çoktandır ismi cismi görülmeyen bir geleneğin nasıl yitirildiğine de dikkat çekiyordu.

Lefter Küçükandonyadis dün zatürre teşhisiyle yatmakta olduğu hastanede yaşamını yitirdi. Hayata 87 yaşında gözlerini yuman efsanevi futbolcu birçok ilke imza atmış, futbol yaşamı boyunca 832 gol atarak rekor kırmış, başta Fenerbahçe ve Ulusal Takım’ın değişmez futbolcusu olmuştu. 39 yaşında futbolu, birçok şampiyonluk, başarı ve İtalya ve Fransa Ligi deneyimleri ile sona erdirdi. Futbolcu olarak ün kazandığı sahalara antrenör olarak dündü. Futbolcuyken Ordinaryüs’tü, antrenörken kazandığı en büyük derece olan master diplomasını Mersin İdmanyurdu takımını 1. Lige çıkararak kazandı...

Bir futbolcunun dünya’nın en büyük futbolcularından biri olarak gösterilmesi için ilk olarak gol rekoru kırması, ikinci olarak kupa kazanması ve üçüncü olarak da ilk iki başarının geçerli olması için futbol yaşamı dışında futbola yön verenlerin başını ağrıtmamış olması ve toplumun normlarından sapmamış olması beklenir. Lefter bu ilk iki aşamada büyük bir futbolcu olmaya hak kazanmıştı, ama üçüncüsü şüpheliydi. Nasıl Pele FIFA’nın “resmi olarak” en iyi futbolcusu, Maradona ise gönüllerin en büyüğü ise, Lefter’in konumu da adeta öyledir. Lefter’in Türkiye’deki konumu Maradona’nın konumuyla benzeşir.

Türkiye’de bir çok ilke imza atmış, futbol yaşamı ve kişiliğiyle parmakla gösterilen Lefter Türkiye’de futbolun gelişimi ve belki de farklı bir ivme kazanması için “yönetim” aşamasında dahi düşünülmemiştir. Metin Kurt’un deyimiyle, futbolun efendilerinin mükafatı olan jübile töreni Türkiye’de ilk defa Lefter için düzenlenmiş ancak Türkiye’de 6 Eylül 1955’te linç edilmek istenmiştir. Çünkü o, bu toprakların acılı halklarından birine mensuptur. Maçlara koynundaki haçla birlikte çıkar. Belki de futbol, halkı yurdundan kopartılan Lefter için memlekete tutunmanın adıdır. Zaten, karşı yakaya göçertilen Rumların kurduğu bir futbol kulübü olan AEK'nın ismi bile her şeyi anlatıyor belki: Athlitiki Enosis Konstantinoupoleos, yani, İstanbul Atletik Birliği. Yunanistan'a göçen Rumlar, içinde "İstanbul" geçen bir kulüp kuracak kadar yurtlarına ve futbola düşkünlerdir.

Ancak hepsi bu kadar. Abdullah Avcı'nın Ulusal Takım'a teknik direktör olduğu günümüzde, kimse Lefter'i birilerine örnek gösteremez… Çünkü Abdullah Avcı Lefterlerin, Metin Oktayların, Metin Kurtların terlettiği Ulusal Takım formasını giymeye hak kazanacak futbolcu kriterini daha yeni belirledi: Türk örf ve adetlerine uygun bir futbolcu olması... Söylemeye gerek bile yok: Lefter, "Türk örf ve adetlerine uygun bir futbolcu" değildi.

Geçen yıl Beşiktaş Futbol Takımına teknik direktör olan Alman antrenör Bernt Schuster Türkiye’de oynanan futbolu teknik ve taktik olarak eleştirmiş, “Türkiye’de 60’ların futbolu oynanıyor” demişti. Abdullah Avcı Schuster’in belirttiği açıyı genişletti, 60’larda bu ülkenin sembolü olan Lefter’in onurunu, onun Türkiye’ye futbol ve spor adına kazandırdığı değerleri eliyle bir kenara iterek bize 2012'deki ırkçı ve gerici zihniyetini gösterdi.

Lefter ise, Taksim Spor’lu Hrant Dink ile beraber hep bu topraklarda top koşturacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder