20 Ekim 2011 Perşembe

Atatürk'ü vesayetçilerden kurtarmak...

Vefatının 72. yılında, Atatürk gerçeğini konuşmayı deneyeceğim. Çünkü ülkemizdeki kutuplaşmayı azaltmanın, ortak bir zeminde buluşmanın yolu, Atatürk istismarının önlenmesinden geçiyor.


Siyasetin bizim ülkemizde, temel iki zaafı bulunuyor. Birincisi siyaset, güç ve menfaat elde etmeye odaklanmıştır. Rahmetli Özal, siyasete "halka hizmet, Hakk'a hizmet" diyerek başlamıştı. Kendisinin, idealist birkaç insanın samimiyetine inanıyorum. Ama menfaatler öne çıkmıştı. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, her iktidar, kendi zenginlerini, kendi çevresini ihya ediyor. Baştakiler, samimi de olsalar, hüsnü zanla da hareket etseler, yollarda işler karışabiliyor, ihlâslar bulanabiliyor...

Bizde siyasetin ikinci büyük zaafı, büyük kitlelerin değerlerinin istismar edilmesidir. Bu, değerlerin siyasete alet edilmesidir. Din, milliyetçilik ve Atatürk, en çok istismar edilenlerdir. Bundan da en büyük zararı dinin kendisi, milliyetçilik ruhu ve Atatürk görmektedir.

Atatürk bir liderdir. Teşkilatçılığı, dengeleri kollama mahareti, siyasî ve askerî bir deha olduğu tartışılmazdır. Cumhuriyet'in kurucusu, yeni Türkiye'nin mimarıdır. Ama o da bizim gibi bir insandır. Her insan gibi hataları, noksanları vardır. Çağının çocuğudur. Zamanının mantalitesine, şartlarına ve imkânlarına göre hareket etmiştir. Atatürk'ü değerlendirirken, yıkılan bir imparatorluğun acılarını, yöneticilerin travmalarını, dış baskıları, dayatmaları ve yorulmuş bir milletin perişanlığını düşünmek lazım. Evet, Atatürk demokrat değildi. Çünkü öyle bir çevresi, öyle bir hâkim anlayış yoktu. O gün kim olsa demokrat olamazdı. Kaldı ki, bugün bile siyasilerimizden kaçı demokrattır?

Evet, tek parti dönemi, baskıcı bir rejimdi. Atatürk tek adamdı. Ama ondan sonrakiler dünya ile birlikte yürüyebilirdi. Dış şartlar Türkiye'yi buna zorladı da. Nitekim İsmet Paşa'nın çok partili hayata geçiş kararı çok önemli bir merhaleydi. Sonra ne oldu? Askerî darbeler dönemi başladı.

Temel problem, ittihatçı zihniyetin değişmemesiydi. Halk doğrusunu bilemezdi. Kendi başına karar veremezdi. Her şeyin en doğrusunu bilen Cumhuriyet elitleri, bir vesayet sistemi inşa ettiler. Kendilerine bir ideoloji lazımdı. İşte orada "Kemalizm"i devreye soktular. Anayasal kurumların ruhuna ideoloji doldurdular. Atatürk'ü, insanüstü bir varlık olarak anlatmaya başladılar. "Kâbe Arap'ın olsun, Anıtkabir bize yeter" diyenler çıktı. Onun bir lider, tarihî bir şahsiyet olması yetmiyordu. Çünkü vesayetin sorgulanmasını önlemek için Atatürk bir kalkan gibi kullanılıyordu. Meclis'in iradesini tek merci tanıdığını ilan eden bir insanın, isminin arkasına saklanarak darbe yapılmasını, Meclis'in feshedilmesini başka nasıl izah edebilirsiniz?

"Atatürk'ün laiklik" ilkesi deyip, dine ve dindarlara baskıyı öne çıkardılar. Atatürk'ün kabrine başörtülü kadınların gelmesini bile engellediler. Çağdaşlıktan, modernlikten, dinden uzaklaşmayı anladılar. Özgürlüklerin, hukukun, demokrasinin, inançlara saygılı laikliğin önüne, üzerine 'Atatürk' yazdıkları duvarlar diktiler. "Atatürk sağ olsaydı şöyle yapardı, böyle yapardı" diye tehditler savurdular. Kendilerine göre, dinle hiç ilgisi olmayan bir Atatürk anlatıp, sonra da "neden sevmiyorsunuz, sevmek zorundasınız" dediler.

Vefatının 72. yılında gerçek Atatürk'ü öğrenmenin, evrensel demokratik değerleri benimsemenin yolu açılmalıdır. Bugünün siyasi mücadelelerine Atatürk alet edilmemelidir. Demokratikleşmenin karşısına "Atatürk ilke ve inkılâpları" çıkartılmamalıdır. Bırakınız Atatürk, CHP'nin Atatürk'ü, ulusalcıların Atatürk'ü, vesayetçilerin Atatürk'ü olmaktan kurtulsun. Toplumun ortak bir değeri olarak tarihteki yerini alsın. Atatürk'ün Müslümanlığı hakkında da hüküm vermek bize düşmez. Nihai karar Allah'a aittir. Hepimizin günahları var. Kendi halimizi düşünmek varken, kimsenin günahlarının takipçisi olmamak lazım...

18 Ekim 2011 Salı

Hayvancılığın bitişi tescillendi

TÜİK’in geçen hafta yayımladığı kırmızı et, süt ve süt ürünleri ve kümes hayvancılığı üretim istatistikleri, Türkiye’de hayvancılığın bitişini tesciller nitelikte… Üretim düşüyor, fiyatlar ise artıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 10-12 Ekim tarihlerinde, ağustos ayı için sırasıyla kırmızı et, süt ürünleri ve kümes hayvancılığı üretim istatistiklerini yayımladı. Yayımlanan istatistikler Türkiye’de hayvancılığın aldığı ağır darbenin sektörü ne hale getirdiğini ortaya koyuyor.

Kırmızı et üretimi düşüyor
Ağustos ayında kırmızı et üretimi 55 bin 389 ton olarak gerçekleşti. Buna göre kırmızı et üretimi bir önceki aya göre yüzde 2,2 artarken, geçen yılın ağustos ayına göre yüzde 9,1 azaldı.

47 bin 679 ton olarak açıklanan sığır eti üretimi ise bir önceki aya göre yüzde 14,3 artmasına karşın geçen yıla kıyasla yüzde 1,9 azaldı.
Koyun eti üretiminde ise gerçek bir çöküş gözleniyor. 6 bin 381 tona ulaşan koyun eti üretimi, bir önceki aya göre yüzde 35,5, geçen yıla göre yüzde 38 azaldı.

Süt ve süt ürünleri üretimi de düşüyor
Kırmızı et üretimi istatistiklerine bakarak üretimdeki düşüşün bir sebebinin sağmal hayvancılığa kayış olabileceği düşünülebilir. Ancak yine TÜİK’in açıkladığı süt ve süt ürünleri üretimi istatistiklerinden, böyle bir gözlem yapılamayacağı anlaşılıyor. İçme sütü üretimi haricinde süt ve süt ürünleri üretimi de azalıyor.

TÜİK’in açıkladığı verilere göre ağustos ayında toplanan inek sütü miktarı 566 bin 40 ton olarak gerçekleşti. Bu miktar temmuz ayına kıyasla yüzde 4,4 daha düşük. Peynir üretimi ise 41 bin 487 ton olarak gerçekleşirken, temmuz ayına kıyasla yüzde 8,4 azaldı. Benzer bir tablo yoğurt üretimi için de geçerli. 91 bin 744 ton olarak gerçekleşen yoğurt üretimi bir önceki aya göre yüzde 4,3 düştü. Ayran üretiminde de ciddi bir azalma söz konusu… 33 bin 980 ton olarak gerçekleşen ayran üretimi, temmuz ayına göre yüzde 36 düştü. Süt ve süt ürünleri üretiminde yalnızca içme sütü üretiminin artış göstererek, 91 bin 515 tona çıktığı görülüyor. Bu da temmuz ayına kıyasla yüzde 32,3’lük bir artış anlamına geliyor.

Tavuk da bulamayacağız…
Akla gelebilecek bir soru da “acaba kümes hayvancılığına kayış mı söz konusu” olabilir. Oysa kümes hayvancılığı üretimindeki düşüşler kırmızı et üretimini aratmayacak düzeyde. Bu alanda da pek çok kalemde üretim düşüşü yaşandığı dikkat çekiyor.

TÜİK istatistiklerinde ağustos ayında kesilen tavuk sayısının 84 milyon olduğu, bunun bir önceki aya göre yüzde 7,4 azalma anlamına geldiği aktarılıyor. Tavuk eti üretimi ise temmuz ayına göre yüzde 9,1 azalarak 135 bin 953 tona geriledi.

Kümes hayvancılığı üretiminde artış gösteren tek kalem yumurta üretimi… Ağustosta 1 milyar 70 milyon yumurta üretildiği, bunun temmuz ayı üretimine göre yüzde 2,7 artış anlamına geldiği aktarılıyor.

Fiyatlar ne alemde?
Peki, üretimi düşen bu gıdalar halkın sofrasına kaç liraya geliyor?

TÜİK’in sunduğu Tüketici Fiyatları Endeksi madde sepeti ve ortalama fiyatlar istatistiklerine göre eylül ayında 1 kilogram dana etinin fiyatı 24,3 TL oldu. Bu da bir önceki aya göre dana eti fiyatının yüzde 3,8 arttığını gösteriyor. Koyun etinin ortalama fiyatı ise 27,3 TL’ye çıkarak bir önceki aya göre yüzde 1,7 arttı. Tavuk etinin ortalama fiyatı ise 6,4 TL olarak gerçekleşti. Tavuk etinin fiyatı da bir önceki aya göre yüzde 1,7 arttı.

Sütün fiyatı eylülde 1,9 TL olarak gerçekleşerek, bir önceki aya göre yüzde 7,5 arttı. Ortalama fiyatı 3,1 TL olan yoğurdun ise yüzde 5,6 pahalılaştığı görülüyor. Beyaz peynirin fiyatı 13,1 TL oldu ve soframıza ağustosa göre yüzde 3,6 fiyat artışıyla gelmeye başladı. Kaşar peyniri ise 17,6 TL’ye çıkarak yüzde 5,8 pahalılaştı. Ağustos ayında üretimi artan nadir ürünlerden olan yumurtanın fiyatı ise adet başına 244 kuruştan 283 kuruşa çıktı.

Türkiye ‘refah düzeyinde’ 40 ülke arasında sonuncu oldu

OECD 40 ülkede “hayat nasıl” sorusunu soran bir çalışma yaptı. Halkın refah düzeyini ölçmeyi hedefleyen çalışmada Türkiye sonuncu sırada yer aldı.

OECD tarafından hazırlanan “Hayat Nasıl” raporu, 40 ülkede halkın refah düzeyini ölçmeyi hedefliyor. “İşinizi seviyor musunuz? Sağlığınız nasıl? Çocuklarınızla her gün yeterince vakit geçiriyor musunuz? İhtiyaç duyduğunuzda arkadaşlarınız yanınızda oluyor mu? Komşularınıza güveniyor musunuz? Hayatınızdan ne kadar memnunsunuz?” gibi soruların yöneltildiği çalışma, 11 değişken üzerinden refah düzeyini ölçüyor. Söz konusu değişkenlerin gelir seviyesinden, çalışılan işe, barınma ve sağlık koşullarından, eğitim düzeyi ve çevresel koşullara kadar varan geniş bir yelpazeye yayıldığı belirtilirken, amacın Gayri Safi Milli Hasıla verilerinin ötesinde bir refah ölçümü yapmak olduğu vurgulanıyor.

Türkiye çalışma ortamından en az memnun ülke
Alınan sonuçlara göre Türkiye “yaşam nasıl” sorusuna en olumsuz cevapların verildiği ülke oldu. “Bugün nasıl hissediyorsunuz” sorusuna en olumsuz yanıtların verildiği ülke de Türkiye olurken, en fazla çalışan ülke Türkiye olarak belirlendi.

Buna karşın Türkiye’de her iki kişiden birinin işyerindeki çalışma ortamından memnun olduğu saptaması da rapora yansıdı. Ancak Türkiye yine de “çalışma ortamından memnuniyet” sıralamasında da sonuncu oldu. Son iki yıldır kriz ve grevlerle sarsılan Yunanistan’da dahi her üç kişiden ikisi çalışma ortamından “memnun” olduğunu ifade ediyor. Danimarka, Norveç, İngiltere, İsviçre, Almanya, Belçika, Avusturya ve Hollanda gibi ülkelerde ise her on kişiden dokuzu çalışma ortamından memnun olduğunu ifade ediyor.

İşe gitmek için harcanan sürenin kişilerin refahı üzerinde önemli bir etkisinin olduğunun belirtildiği raporda, bu kritere göre yapılan sıralamada Türkiye, işe gitmek için en fazla sürenin harcandığı 3. ülke oldu. OECD ortalamasında insanlar işe gitmek için 38 dakika harcarken, Türkiye’de bu süre 40 dakikanın üzerinde…

Hayatınızdan memnun musunuz?
Bu soru çerçevesinde yapılan sıralamada Türkiye 5,5 puanla 40 ülke arasında 32. sırada yer aldı. Son sırada Çin, ilk sırada ise Danimarka bulunuyor.
Çalışmada katılımcıların içinde yaşadıkları çevreyle ilgili memnuniyetleri de sorgulandı. Buna göre yeşil çevre olmamasından en fazla şikayet edenler arasında İtalya ve Türkiye’deki insanlar ilk sırada yer alıyorlar. Türkiye, havanın temizliğinden memnuniyet sıralamasında ise 40 ülke arasında 30. sırada yer aldı; su temizliğinden memnuniyette ise 37. oldu.

Hürriyet'i Takip Et"Atatürk efsanevi bir komutan ve devrimci bir lider"

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Atatürk'ü kendi çağdaşlarından ayırt eden yanı da değişime ve yeniliklere açık olmasıdır. O düşünceyi ve eylemi kendi kişiliğinde birleştirmeyi başarmış, hem değişim ve dönüşümü öncelikle kendi düşüncelerinde yaşatmış hem de bunu toplumunda gerçekleştirebilmiştir” dedi.Arınç, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Makedonya Cumhurbaşkanı Georgi İvanov'un himayelerinde Başbakanlık Atatürk Araştırma Merkezi ve Makedonya Bilimler ve Sanatlar Akademisi işbirliğiyle düzenlenen “7. Uluslararası Atatürk Kongresi”ne katıldı.

Geçen yüzyıla damgasını vuran, Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk adına böylesine önemli bir kongrenin düzenlenmesinde emeği geçenleri tebrik eden Arınç, bu kongreye davet edilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Arınç, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bir mesaj göndererek kongreye başarılar dilediğini ve Makedonya Cumhurbaşkanı Georgi İvanov'un da bir mektupla selam ve iyi dileklerini iletiğini aktardı. Kongreye TBMM'yi temsilen Makedonya Dostluk Grubu Başkanı Bursa Milletvekili Önder Matlı'nın da katıldığını belirten Arınç, Makedonya halkına TBMM adına da dostluk ve sevgilerini sunduklarını söyledi.

"Atatürk efsanevi bir komutan ve devrimci bir lider"

Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Atatürk gibi muharebe meydanlarında efsanevi bir komutan, modern bir cumhuriyet kurmayı başaran başarılı bir devrimci lidere, dünya siyasetinde kolayca rastlamak mümkün değildir. Zaten tarihçiler de ittifakla Atatürk'ü, geçtiğimiz yüzyıla damgasını vuran birkaç liderden birisi olarak kabul etmişlerdir.
Atatürk'ü kendi çağdaşlarından ayırt eden yanı da değişime ve yeniliklere açık olmasıdır. O düşünceyi ve eylemi kendi kişiliğinde birleştirmeyi başarmış, hem değişim ve dönüşümü öncelikle kendi düşüncelerinde yaşatmış hem de bunu toplumunda gerçekleştirebilmiştir.

Onun mücadeleci kişiliği aynı zamanda, işgal altında yok olmanın eşiğinde gelmiş bir imparatorluktan, sağlam temellere sahip, değişime açık, millet iradesine dayanan, tam bağımsız bir cumhuriyet vizyonuna da sahiptir. O hem geleceği gören, hem mücadeleci hem de devrimci özellikleri ile milleti ve devleti için tarihin akışını değiştirmiştir.”

“Bugün kurduğu cumhuriyet 88 yaşına gelmiş...”

Başbakan Yardımcısı Arınç, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu cumhuriyetin 88 yaşına geldiğini, ölümünün üzerinden ise tam 73 yıl geçtiğini anımsattı. Arınç, “Ancak Atatürk, yalnızca Türkiye Türklerinin değil aynı zamanda barışa, bağımsızlığına düşkün halkların ve devletlerin de ilham kaynağı, umudu ve saygı duyduğu bir lideridir” diye konuştu.

Arınç, şunları kaydetti:
“İstiklal Savaşımız, uzun süredir yenilgi yüzü görmeyen, kendine güvenen ve dünyaya efendilik taslayan ittifak halindeki birden çok devlete karşı verilmiş bir bağımsızlık mücadelesidir. Birinci Dünya Savaşından alınan galibiyetin şımarıklığı ve sınır tanımazlığı ile hareket eden bu güçler, Osmanlı devletinden arta kalan bir avuç büyüklüğündeki Anadolu topraklarını da işgal etmek istemişler, tüm tarih boyunca özgür ve bağımsız yaşamış bir milletin boynuna esaret zinciri takmaya kalkmışlardır.

İşte Atatürk, büyük bir millet için umudun bile tükendiği bir dönemde; 'İnsaf ve merhamet dilenerek bağımsızlık korunamaz' düşüncesiyle ortaya çıkmış, milletini örgütlemiş, büyük bir bağımsızlık mücadelesi vermiştir. Verdiğimiz Kurtuluş mücadelesi aynı zamanda antiemperyalist bir özelliğe de sahiptir.
Atatürk, Türk milletinin içerisindeki bağımsızlık ateşini yakmış, Çanakkale Savaşı'nın ardından tüm dünyaya bu milletin ayağına pranga, koluna kelepçe, boynuna zincir vurulamayacağını tüm dünyaya nihai olarak ilan etmiştir.”

"Atatürk yalnızca savaşçı bir lider değil"

Arınç, Atatürk'ün yalnızca savaşçı bir lider olmadığını kaydederek, “O büyük bir savaşın ardından, modern bir Cumhuriyet kurabilmiş reformcu liderlerden birisidir” dedi.

Milli Mücadele ve sonrası incelendiğinde bu özelliğinin rahatlıkla görülebileceğini anlatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“O bir taraftan yeni kurulan Cumhuriyet'in sosyal, kültürel, siyasi dönüşümünde tayin edici rol üstlenirken, diğer taraftan da bağımsızlık savaşlarının, milli devlet kurulmasının, bu milli devletin çağdaşlaşması ve her dönemde çağın değerlerini yakalayabilmesinin ilkelerini, uygulama esasları da belirtmiştir.

O çöken bir imparatorluğun ardından ulus bilincine sahip bağımsız bir devlet kurmuştu. İşgal devletlerine karşı amansız bir mücadele vermiş ve onları savaş meydanlarında yenilgiye uğratmıştı. Bu büyük zafere ve savaşçı ruha rağmen, hiçbir şekilde bu zaferlerin sarhoşluğuna kendisini kaptırmamış ve hayalperest bir lider olmamıştır.

O 'Yurtta Sulh, Cihanda Sulh' sözü ile milletler arasında savaşa değil, barışa işaret etmiştir. Atatürk'e göre milletler arasında düşmanlıklara değil, akrabalık, dostluk bilincine vurgu yapılmalıdır. Irkçı ve şoven yaklaşımların yerine bütün insanlığın paylaştığı bazı ortak değerlerin harekete geçirilmesi ve bu değerlerinin mücadelesinin verilmesi fikrine sahipti.”


“Genç cumhuriyetin istikametine yön verdi”


O'nun bu bakış acısının genç cumhuriyetin istikametine de yön verdiğini belirten Arınç, “Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu andan itibaren bölgesinde savaşın değil, barışın ve istikrarın mücadelesini vermiştir. Bu bağlamda Türkiye barış için her türlü girişimde öncü rol almıştır. Bugün bile Kore'de, Kıbrıs'ta, Somali'de, Bosna'da, Kosova'da, Afganistan'da dünya barışı adına uluslararası toplumun içinde yerini almış, bir dünya devleti olmanın gereklerini yerine getirmiştir” vurgusunu yaptı.

Bugün de Türkiye'nin aynı düşünce ile hareket ettiğini ifade eden Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dünyanın krizler ile sarsıldığı bu dönemde, sağlam ekonomik yapısı ile güvenli bir liman olan Türkiye, aktif dış politikası ile de insanlığın ihtiyaç duyduğu barış ve huzura hizmet etmektedir.

Kafkaslar'da, Ortadoğu'da, Balkanlar'da, Afganistan'da yaşanan bütün sorunların barış içinde sona erdirilmesi konusunda büyük çabalar harcıyoruz.

Bizler de Atatürk'ün belirlediği yönde, dünyamızın ve insanlığın, savaşarak değil, konuşarak, ticaret yaparak, karşılıklı iyi ilişkiler geliştirerek mutlu olacağına inanıyoruz.


“Makedonya halkı bizim dostumuz ve kardeşimizdir”


Arınç, Türkiye'nin Makedonya ile ilişkilerinin köklü bir geçmişe sahip olduğuna dikkati çekerek, “Bugün bağımsızlığın 20. yılını kutlayan Makedonya'yı ilk tanıyan ülkelerden biriyiz. Makedonya'yı da her alanda kararlı bir şekilde desteklemeye devam ediyoruz. Makedonya halkı bütün etnik çeşitliği ile bizim dostumuz ve kardeşimizdir. Ülkemde yaşanan 75 milyon insanın gözünde ve gönlünde Makedonya'nın ayrı bir yeri vardır” diye konuştu.

Bugün adına kongre düzenlenen Mustafa Kemal'in liderlik mayasının bu topraklarda verildiğini belirten Arınç, Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin evinin hala Kocacık'ta olduğunu hatırlattı.

Arınç, şöyle konuştu:

“İstiklal Şairimiz Mehmet Akif bu toprakların çocuğudur. Ömrü boyunca bu milletin birliği, beraberliği ve bekası için çalışmış, büyük eserler vermiştir.

Yahya Kemal hem Üsküp'ün hem de İstanbul'un şairidir. O muazzam şiirlerindeki mana ve ahenk, kah Balkan topraklarında rüzgarlara karışıp giden bir akıncının nal seslerinden devşirilmiş, kah Üsküp'teki düşünce ikliminden ilhan almış ve sonunda İstanbul'da hoş bir seda oluvermiştir.

Bu tarihi bağlar, tarihi sorumlukları da beraberinde getiriyor. Bunun farkındayız. Bu bilinçle, Makedonya'da Osmanlı döneminden kalan kültür varlığının onarım ve restorasyonuna ve özgünlüğüne uygun olarak yapılması ve mevcut yapıların korunmasına önem veriyoruz.

Sultan II. Murat Camii ve yanındaki saat kulesi, İshak Bey Camii, Köse Kadı Camii, Yahya Paşa Camii, Kurşunlu Han, Tekye Camii, Bektaşi Tekkesi hala varlığını koruyan Makedonya'ya miras kalan Türk eserleridir.

Son yıllarda hızla artan bir ticaretimiz var. Daha 15 gün önce Sayın Başbakanımız buradaydı. İki ülke liderleri arasında sıkı ve güvene dayanan bir ilişkimiz mevcut. Bağımsızlığının 20. yılının kutlandığı bu dönemde sayın Başbakanımızın yaptığı ziyaret çok anlamlı olmuştur.

Biz en üst düzeyde, her platformda Makedonya'ya desteğimizi vermeye devam edeceğiz. Makedonya'nın NATO'ya girmesi konusundaki çabalarımız devam etmektedir.”

Arınç, bugün Türkiye'nin yürüttüğü uluslararası siyasi ve diplomatik mücadelenin dünya barışı ve adaleti için olduğunu belirterek, “Türkiye kendisi ve komşuları için ortak bir gelecek dizayn ederken uluslararası adaleti ve hakkaniyeti göz ardı etmeden üzerine düşeni yerine getirecektir” dedi.

“Bugün kongre düzenleyerek, adını andığımız ve fikirlerini, eserlerini derinlemesine inceleme fırsatı bulacağımız Büyük Atatürk bu coğrafyada doğmuştur. Ancak Anadolu'da bugünkü güçlü Türkiye'nin temellerini atmıştır” diyen Arınç, Atatürk'ün hem Makedonya hem de Türkiye için ortak bir değer olduğuna vurgu yaptı.

Arınç, “Böylesine büyük bir değere kadir şinaslık göstererek adına kongre düzenlediğiniz için ve buna ev sahipliği yaptığınız için ülkem adına sizlere çok teşekkür ediyorum” dedi.

Başbakan Yardımcısı Arınç, ayrıca kongrenin düzenlenmesinde emeği geçenlere de Türk halkı ve devleti adına teşekkür etti.