16 Mart 2012 Cuma

Akademisyenler Fenerbahçe'ye sahip çıktı


Fenerbahçe taraftarı bir grup akademisyen kulübe sahip çıktı. Akademisyenler yaptıkları açıklamada "Diplomalarımızın fazlalığına kimse bakmasın, bizim de sevinç ve hüzün pusulamız Fener'e ayarlı, yüreğimiz sarı-lacivert çubukluyla bezeli" dedi.Fenerbahçe taraftarı bir grup akademisyen, kulübe sahip çıkan bir açıklama yayımladı. "Tüm renkler hızla kirlendi masumiyet sarı-laciverte kaldı" başlığını taşıyan açıklamayı imzalayan akademisyenler arasında Prof. Dr. Aziz Konukman, Prof. Dr. Erinç Yeldan, Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, Prof. Dr. Özer Pala, Prof. Dr. Ümit Özlale, Prof. Dr. Dilek Çetindamar Kozanoğlu gibi isimler de yer aldı."Uğradığımız büyük haksızlık ve saldırı karşısında tüm Fenerbahçeliler gibi biz de 3 Temmuz'da derin bir acı ve üzüntü yaşadık. Okuduğumuz kitapları kavrayamaz, hazırladığımız makaleler üzerinde kalem oynatamaz, yediğimizden-içtiğimizden haz alamaz hale geldik. Ama o gün, dünyanın dört bir yanında sarı-lacivert renklere gönül verenler gibi Fenerbahçe’yi ne kadar çok sevdiğimizi daha iyi anladık" diyen akademisyenler, açıklamalarına "Zaman içerisinde Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının sergilediği sağlam duruş, öfkemizi umuda dönüştürdü. "60 yaşındayım, ben yatarım. Yeter ki Fenerbahçe aklansın" sözlerinde cisimleşen vakur tutum, bu badireden daha güçlü, daha kararlı, daha kenetlenmiş bir biçimde çıkacağımıza olan inancımızı pekiştirdi" diye devam etti.Açıklamada imzası bulunan akademisyenler "Suskun bırakılmış bir toplumda, takımımıza, yöneticilerimize sahip çıkarken, aynı zamanda bu ülkedeki tüm haksızlıklara, adaletsizliklere, hukuksuzluklara karşı da anlamlı bir tutum sergilediğimize, tüm altta kalanların sesi olarak sadece Fenerbahçelilik değil, aynı zamanda yurttaşlık görevimizi yerine getirdiğimize inanıyoruz" dedi.Aziz Yıldırım'ın savunmasında Özel Yetkili Mahkemeleri teşhir ettiğini, şike iddianamesinin hukuksuzluğunu ve mesnetsizliğini gözler önüne serdiğini söyleyen akademisyenler, Yıldırım'ın savunmasıyla "belki de onca yıl Fenerbahçe'ye yaptığı hizmetin daha fazlasını bir kertede bu ülkeye yaptığını" ileri sürdü. Açıklamada "Bu vesileyle milyonlarca kişinin hukuk ve adalet sistemi üzerine tekrar düşünmesini, diğer davaları da kuşkucu bir gözle sorgulamasını, malum çevrelerin nasırına basanların nasıl da kolaylıkla örgüt liderliğiyle/üyeliğiyle suçlanabileceğini ibretle izlemesini sağlamıştır" sözlerine yer verildi."Biz seversek Fenerbahçeli gibi severiz"Aziz Yıldırım'ın savunmasının kendilerine onur kattığını, sorumluluklarını artırdığını ifade eden akademisyenler, açıklamalarını "Keza, dümen suyunda gidenlerin de, 9 değil 19 kusurlu hareketi ifa etseler dahi nasıl cezasız kalabileceği gözler önüne serildi. Akıl, vicdan, hakkaniyet duyguları bazı 'renklere' ve çok bilmiş zihinlere hitap etmiyorsa, o da Fenerbahçelilerin suçu değil. Artık birilerinin futbolun yalnızca Fenerbahçe düşmanlığı olmadığını öğrenmesi gerekiyor" şeklinde sürdürdü.Akademisyenler açıklamalarını şu şekilde sonlandırdı: "Diplomalarımızın fazlalığına kimse bakmasın, bizim de sevinç ve hüzün pusulamız Fener'e ayarlı, yüreğimiz sarı-lacivert çubukluyla bezeli. Bizler de 3 Temmuz'dan sonra, "sevdamıza kimsenin engel olamayacağını" daha iyi anlayanlardanız. İleride aşk cümlelerinin,"biz seversek Fenerli gibi severiz" biçiminde kurulacağı bilinciyle, Topuk Yaylası’nda, Bağdat Caddesi’nde, Silivri’de, Çağlayan'da, Papazın Çayırı’nda olduğu gibi, her daim sevdamızın peşinden gideceğimizi dosta düşmana ilan ediyor, bu haklı ve anlamlı kavgada Fenerbahçe’nin daima yanında olduğumuzun bilinmesini istiyoruz."Eski günlerdeki gibi, düşman çatlatmak için bir kez daha: Ya Ya Ya Şa Şa Şa Fenerbahçe Çok Yaşa!" Açıklamada imzası bulunan akademisyenler ise şunlar:Prof.Dr. Aziz KonukmanDr. Derya KömürcüProf. Dr. Dilek Çetindamar KozanoğluProf.Dr. Erinç YeldanÖğ.Gör. Erden KosovaY.Doç.Dr. Funda Sibel PalaY.Doç.Dr. Gökçer ÖzgürDoç.Dr. Hakan YıldırımProf.Dr. Hayri KozanoğluY.Doç.Dr. İlker AktükünY.Doç.Dr. İsmet AkçaDoç.Dr. Kıvanç UlusoyÖğ.Gör. Mahmut KoyuncuProf.Dr. Özer PalaY.Doç.Dr. Sezai TemelliÖğ. Gör Süreyya Evren TürkeliTevfik KızgınkayaProf.Dr. Ümit ÖzlaleOkutman Zerrin Özlale

11 Mart 2012 Pazar

Çin’den Ekonomi Haberleri

Korkut Boratav Çin Başbakanı Wen Jiabao, Ulusal Halk Kongresi’nin açılış konuşmasını yaparken, ülke ekonomisinin gelişim biçimini belirleyecek, etkileyecek hedefleri, kararları, niyetleri açıkladı.Wen, 2012 büyüme hedefinin yüzde 8’den yüzde 7.5’e indirildiğini belirtti ve uluslararası basının ertesi gün manşetlere taşınan ana haber bu oldu. Batı ekonomilerinin bunalım ve durgunluk içinde debelendiği son beş yılda (2007-2011’de) Çin’in ortalama büyüme hızı yüzde 10.5 olmuştur. Bu “yavaşlama” haberi, özellikle Asya, Avustralya piyasalarını dalgalandırdı.Niçin? Zira, Çin artık dünyanın ikinci büyük ekonomisidir. Hatta, alım gücü paritesi diye bilinen (ve ülkelerin iç fiyatları arasındaki farkları dikkate alan) bir yöntemle hesaplandığında (bazı iddialara göre) 2010’da Çin’in toplam milli hasılası ABD’yi geçmiştir. (Bk. Arvind Subramanian, Peterson Institute of International Economy, 26 Şubat 2012).Bir-iki puanlık da olsa bu yavaşlama, bir kere dünyanın hammadde ihracatçılarını etkileyecektir. Örneğin, 2010’da Çin’in petrol hariç hammadde ithalatı 300 milyar dolar civarındadır; beş yıl öncesine göre üç misli artmıştır ve kriz yıllarında uluslararası hammadde üreticilerini ihya etmiştir. Avustralya’nın bunalıma sürüklenmesini önleyen etkenlerin başında, Çin pazarının canlılığı olmuştur.Çin ekonomisinin sorunlarını yakından inceleyen Yılmaz Akyüz, bu ülke ihracatının yüzde kırk oranında sanayi kökenli girdi, yedek parça ithalatına bağımlı olduğunu; bunların büyük bölümünün de Asya’nın “eski ve yeni kaplanları” tarafından üretilmekte olduğunu belirtiyor.Görüldüğü gibi bu dev ekonomideki yavaşlama, dünya ekonomisinin seyrini de önemli ölçülerde etkilemektedir. 19. yüzyılın İngiltere’si gibi, bugün Çin “dünyanın atölyesi” işlevini üstlenmiştir. Bir ikinci güç öğesi ise finans alanındadır. Bugünün Çin’i her yıl astronomik dış fazla vermektedir; 3.2 triyon dolarlık rezerve sahiptir ve bunların (en az) 1.2 trilyon doları ABD hazine bonolarından (borçlarından) oluşmaktadır. Dolayısıyla Çin, artık, dev bir finansal güçtür.Böylece dünya ekonomisinin üretim ve finans alanlarında artan ağırlığıyla Çin, sistemin hegemonik güçlerinden biri olmak üzeredir.***Başbakan Wen konuşmasında Çin ekonomisi için kritik bir strateji değişikliğine de işaret etti. On beş yıl boyunca yüzde 10’luk ortalamalarda gerçekleşen büyümenin ihracata dayandığını tekrarlamaya gerek yok. Ezici bir rekabet gücü üstünlüğünün üç dayanağı olduğunu da biliyoruz: Çok düşük işgücü maliyetleri, giderek yükselen emek verimleri ve döviz kurunun hedeflenebilmesi. Bunlar nasıl sağlandı? Sosyalizmin kazanımlarının tasfiyesi, işgücünü meta haline getirdi; ucuzlattı. Çok yüksek oranlı sermaye birikimi ve doğrudan yabancı yatırımlara denetimli açılma, düşük teknolojiye mahkûmiyeti önledi; emek verimlerinde artışa yol açtı. Sermaye hareketlerinin denetlenmesi de rekabetçi bir döviz kurunun hedeflenmesini mümkün kıldı.Başbakan Wen, bu stratejinin, artık “dengesiz, eşgüdümsüz ve sürdürülemez” olduğunu vurguluyor. Hangi anlamda “dengesizlik”? Çin milli gelirinin (2010’da) yüzde 48’i yatırımlardan; sadece üçte biri özel tüketimden oluşmakta; ulusal tasarruf oranı ise yüzde 53’e ulaşmaktadır. Bunlar iktisat tarihi boyunca gözlenmemiş oranlardır. Yüksek büyüme, tüketimin abartılı baskı altında tutulmasıyla mümkün olmuştur. Başbakan öncelikle bu makro ekonomik dengesizliklerin tasfiyesini hedefliyor.Önümüzdeki dönemde öncelikler iç pazara, tüketime ve halkın gönencine kayacaktır. Wen, ipuçları da veriyor: Asgari ücretler, devletin sağlık, emeklilik harcamaları yukarı çekilecek; sosyal konut yatırımları hızlandırılacak; 2012’de iki milyon sosyal konut tamamlanacak; yedi milyon konutun temel atılacaktır. Dahası, “köylünün toprak üzerindeki hakları, artık ihlâl edilmeyecektir.”Böylece makro ekonomik dengesizliklerden, halkın güncel hayatını etkileyen bozuklukların hafifletilmesine geçilmiş oluyor. Ne gibi bozukluklar? Somut örnekler verelim:Kırsal kökenli göçmen işçilerin her türlü sosyal güvencede yoksun oldukları; çok düşük ücretlerle çalıştıkları bilinmektedir. Çok sayıda belgeye göre çalışma ve barınma koşulları, İngiliz sanayi devrimi ortamını andırmaktadır. Artan işçi intiharları, yaygınlaşan işçi protesto ve direnişleri zaman zaman Batı basınına yansımaktadır. Üretim süreçlerinin önemlice bölümlerini Çin’e taşımış dev ABD-Avrupa şirketlerindeki çalışma koşulları, Batı sendikalarının ve duyarlı çevrelerin ağır eleştirilerine hedef olmaktadır.Emeklilik, eğitim, sağlık alanlarında Çin devriminin halk sınıflarına getirdiği kazanımlar, son yirmi yılda büyük ölçüde aşındırılmıştır. J.B. Foster ve R.W. McChesney (Monthly Review Ocak 2012’de) belgeliyorlar ki, son on beş yıl içinde devletin toplam eğitim ve sağlık harcamalarına yaptığı harcamaların payı çarpıcı boyutlarda düşmüş; halk gönencinin belirleyicisi olan bu alanların finansmanı büyük ölçüde yararlananların ödentilerine devredilmiş; kısacası, eğitim ve sağlık hizmetleri adım adım piyasalaşmıştır. Sosyalist devletin (geçmişte demirden çanak diye adlandırılan) eşitlikçi politikalarının tasfiyesi, Çin halkının tasarruf eğilimlerinin yükselmesine yol açan ana etken olmuştur. Köylülerin toprak üzerindeki haklarının ihlâli sorunu ise, köy arazilerinin düşük fiyatlarla arsa spekülatörlerine, yatırımcılara satışının yaygınlaşmasından kaynaklanıyor. Birkaç ay önce bir balıkçı köyünde (Wuhan’da) bu türden bir satış bir köylü ayaklanmasına yol açtı. Merkezî yönetimin müdahalesiyle satış iptal edildi ve isyancı köylülerden bazılarını yerel yönetime getiren seçimler yapıldı.***Başbakan Wen’in işaret ettiği ve “iç piyasanın önceliği” olarak yorumlanan strateji değişikliği, Çin’in kapitalistleşme sürecinin frenlenmesine dönük işaretler olarak yorumlanabilir mi? Çin işçilerinin, köylülerinin emeğin ve toprağın metalaşmasına karşı çıkan (ve Çin basınına göre her yıl yüzbinlere ulaşan) direnişlerinin bu değişikliği tetiklediği söylenebilir.Toplumun geleceği üzerinde Komünist Partisi’nde iki akım mücadele etmektedir. Bir yanda aydınların, akademisyenlerin desteklediği “piyasacı/reformcu” kanat; öte yanda arsa spekülatörlerine, devletin sırtından zenginleşen iş adamlarına, yolsuzluğa, artan eşitsizliğe karşı mücadeleye öncelik veren, “kızıl bayrağı yükseltme” iddiasının sahipleri…Çin’in dünya sistemi içinde giderek hegemonik bir konuma gelmesinin sonuçları… Çin kapitalizminin (veya sosyalizminin) geleceği… Çin’i bu çerçeve içinde incelemeyi, tartışmayı sürdürmemiz gerekiyor.